Bunları Biliyormusunuz?
Bir karınca kendi ağırlığının elli katı ağırlığı kaldırabilir.
Niagara Şelâleleri’nden saniyede 63 milyon litre su akmaktadır.
Bir insan yaşamı boyunca iki yüzme havuzunu dolduracak kadar tükürük salgılar.
Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.
Eşeklerin göz konumu öyledir ki, her zaman dört ayaklarını da görebilirler.
Yetişkin bir insan günde ortalama 23 bin kez nefes alır.
Yeni Zelanda, dünyadaki her türlü iklimin yaşandığı tek ülkedir.
Bir bal arısı, bir çorba kaşığı bal yapabilmek için 4200 çiçeğe konar.
600 tane bitki cinsi et yer.
Ne? Neden? Niçin?
Atlar nasıl ayakta uyuya biliyorlar?
Amerikan kovboy filmlerinde, atların geceleri kamplarda veya gündüz daima ayakta, binilmeye hazır vaziyette durduklarını seyrederiz. Doğrudur, atlar nadiren yatarlar, genellikle hasta oldukları veya doğum yapacakları zaman. Atlar günlerce, hatta haftalarca yere yatmadan ayakta durabilirler ve yol gidebilirler. Ayakta dururken dizlerini kilitlemeleri ve uyumaları mümkündür. Siz bunu denerseniz, beyninizin üstüne düşmeniz kesindir. Bilim insanları, atların ayakta iken daha rahat olduklarını ve daha az enerji sarf ettiklerini söylüyorlar. Çünkü atın vücudu bir hayli büyüktür ve yatarken nefes almasında iç organları kimi güçlüklere yol açar.
Yeşil ot yiyen ineklerin sütleri niçin beyazdır?
Hayvanların yedikleri gıdaların renklerinin, neresinden çıkarsa çıksın, çıkan şeyin rengi ile bir alakası yoktur. Buna en iyi örnek inektir. Bir ineğin en çok yediği yeşil renkli otlardır. Bu otlar ineğin dört odalı midesinde çözülür ve moleküllere ayrılır, moleküllerin ise renkleri yoktur. Sütün renginin beyaz olmasının nedeni içinde çözünmüş halde bulunan kalsiyum kasinat (case-inate)tır.
Bitkilerle Tedavi Yöntemleri\3
Ihlamur
Türü: AğaçHastalık: StresTedavi: Kaynatılıp içilir, yada içilen suya katılır. Yan Tesiri: Aşırı miktarda ıhlamur uzun süre kullanılırsa kalbe zarar verir. Bazılarında bahar nezlesi yapar. Oğul otu ile beraber kullanılır. Bahar nezlesi içinde balla karıştırılıp yenir.Önemli Notlar: Grip ve öksürüğe yaprağı da çiçeği de fayda verir.İçindekiler:Uçucu yağ, Tanen, Şeker, Glikozit (terletici), Saponin, Hesperiddin(Sarı boya), C-P vitaminleri, Kadın-Erkek hormonları, Sakkaroz, Glikoz, Tanen, Reçine, Enzimler, Tatrikasit Tuzu.
Böğürtlen
Türü: MeyveHastalık: Soğuk algınlığıTedavi: Böğürtlen yaprağı, biberiye, nane kaynatılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir.Yan Tesiri: Kabızlığa meyyal olanlar yaprağından yapılan çaylardan kaçınmalılar.Önemli Notlar: Ağaç Çileği, Kızamık, Kür, Tilki Üzümü olarak da bilinir. Böğürtlen kanı temizleyen bir bitkidir. En fazla anti-toksidan içiren meyvedir. Kanserojen maddeleri etkisiz hale getirir.İçindekiler: Elma asidi, Limon asidi, Flavon, C vitamini, Uçan yağ, Mineraller, Vitaminler
Kuşburnu
Türü: MeyveHastalık: GripTedavi: Kuşburnunda bol miktarda C vitamini olduğu için, vucudun direncini arttırır. Vucudu soğuktan mütevellid rahatsızlıklara karşı korur. Kaynatılıp balla tatlandırılarak birer su bardağı içilir.
Bunları biliyormusunuz, dışındaki bilgiler Milligazeten alınmıştır.
Siteme hoş geldiniz.Burada yayınlanan yazılar benim okuyup da beğendiğim ve sizlerle paylaşmak istediğim, kaynak gösterilerek yayınlanan yazılardan oluşuyor.Blog sahibesi olan ben, siz misafirlerime keyifli okumalar diliyorum.
21 Ocak, 2007
Soru / Cevap
Soru: Karides, kalamar, kerevit, istakoz, midye, istiridye, yılan, salyangoz, kaplumbağa, kurbağa ve yengeç yemenin hükmü nedir.
Cevap:Bismillahirrahmanirrahim
Deniz avının ve denizden gelen yiyeceğin helâl olduğunu: “Hem size hemde yolculara fayda olmak üzere, faydalanmanız için de-niz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı…”(Maide sûresi: 96) ve buradan taze et yendiğini: “İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da tuzludur, acıdır. Boğazı yakar. Hepsinden de taze et, balık yersiniz…” (Fâtır sûresi: 12) ifade eden âyet-i kerimelerle; Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayete göre deniz suyuna dair bir soruya, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin verdiği: “Onun suyu temiz, meytesi yani içinde öleni helaldir. (Ebu Dâvûd, Taharet: 41; Tirmizî, Taharet: 52; Neseî, taharet: 46; Muvatta, Tahâret: 12) şeklindeki cevapla, haklarında özel hüküm bulunmayan konularda mubahlığın esas alınacağı ve pis şeylerin yenilemeyeceği gibi genel prensipler suda yaşayan hayvanlara dair hükümlerin temelini teşkil eder.
Daima suda teayyüş eden yani suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan sadece balık türündeki her nevi balık etleri yiyilebilir, helaldir. Balık çeşitlerinin tümü yenir. Yeter ki balık cinsi olsun, başka bir cinsten olmasın. Kalkan balığı, sazan, balığı, yunus balığı, yılan balığı, Ceris balığı (Siyah bir balıktır) bu kısımdandır.
Fakat balık gibi denizde, suda yaşadığı halde balık cinsine dahil olmayan habis, yani pis, çirkin sayılan diğer su hayvanları da vardır. Onların yenmesi caiz olmaz. Mesela Karidesler, kalamarlar, kerevitler, istakozlar, midyeler, istiridyeler, salyangozlar, kaplumbağalar, kurbağalar, yılanlar ve yengeçler helal değildir, etleri yenilemez.
Bunun sebebi, bu çeşit hayvanların gerek görünüş, gerekse yenen kısımları itibariyle hoş olmaması, çirkin ve pis sayılmasıdır. Nitekim gıda, beslenme ve tıp uzmanlarınca, karidesin kolesterol deposu olduğu, midye başta olmak üzere kabuklu deniz ürünlerine yaklaşmamak gerektiği belirtiliyor.
Aynı şekilde su samuru, deniz insanı, deniz aygırı, deniz domuzu, deniz kaplumbağası gibi, balık suretinde bulunmayan deniz hayvanlarının yenilmeleri helal olmadığı gibi avlanılmaları da helal görülmemektedir.
Sonuç olarak: balık dışındaki deniz, su ürünleri helal değildir, haramdır. Deniz avından maksad: Sadece balığın her çeşididir. Mehmet Talü/milligezete
*******************
Dostluk, Kardeşlik ve Sohbet Adabı\İhya’dan
Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
(bir mümin tarafından) Selamlandığınız zaman ya daha güzeliyle karşılık verin ya da aynısıyla mukabele edin! 4\86
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
-Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir ameli haber vereyim mi?
-Evet ey Allah’ın Resulü
-Aranızda selamı yayın!
Konuşmadan önce selam vermeli ve selam verirkende musafaha yapmalıdır: Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: kim selamdan önce söze başlarsa, selam verinceye kadar ona cevap vermeyiniz.
Evinize girdiğiniz zaman orada bulunanlara selam veriniz. Çünkü selam vererek girdiğiniz eve şeytan girmez.
Musafahanın(el sıkma) selamla birlikte yapılması sünnettir. Birgün Resulüllah’ın huzur’u saadetine giren bir kişi ‘Esselamü aleyküm’ dedi. Hz. Peygamber ‘bu on hasenedir’ buyurdu. Sonra başka biri geldi ve ‘Esselamü aleyküm ve rahmetüllah’dedi. Hz. Peygamber bu kez ‘bu yirmi hasenedir’ buyurdu. Daha sonra üçüncü bir şahıs geldi ve o da ‘Esselamü aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatühu’ dedi. Hz. Peygamber ona ‘bu otuz hasenedir’ buyurdu.
Enes şöyle anlatır: Resulüllah’a sekiz sene hizmet ettim. bana bir defasında şöyle demişti:
Ey Enes! Abdesti güzelce al ki ömrün artsın. Ümmetimden kime rastlarsan selam ver ki hasenelerin çoğalsın. Evine girdiğin zaman aile efradına selam ver ki, evinin hayrı çoğalsın.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Sakın Yahudi ve hıristiyanlara önce siz selam vermeyin. Yolda onlardan birine rastladığınız zaman onu yolun en dar yerinden geçmeye mecbur edin.(onlara yolu daraltmak ancak yolda genişlik yoksa caiz olabilir. Eğer genişse boşu boşuna onlara eziyet vermek yasaktır.)
delikız
Cevap:Bismillahirrahmanirrahim
Deniz avının ve denizden gelen yiyeceğin helâl olduğunu: “Hem size hemde yolculara fayda olmak üzere, faydalanmanız için de-niz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı…”(Maide sûresi: 96) ve buradan taze et yendiğini: “İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da tuzludur, acıdır. Boğazı yakar. Hepsinden de taze et, balık yersiniz…” (Fâtır sûresi: 12) ifade eden âyet-i kerimelerle; Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayete göre deniz suyuna dair bir soruya, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin verdiği: “Onun suyu temiz, meytesi yani içinde öleni helaldir. (Ebu Dâvûd, Taharet: 41; Tirmizî, Taharet: 52; Neseî, taharet: 46; Muvatta, Tahâret: 12) şeklindeki cevapla, haklarında özel hüküm bulunmayan konularda mubahlığın esas alınacağı ve pis şeylerin yenilemeyeceği gibi genel prensipler suda yaşayan hayvanlara dair hükümlerin temelini teşkil eder.
Daima suda teayyüş eden yani suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan sadece balık türündeki her nevi balık etleri yiyilebilir, helaldir. Balık çeşitlerinin tümü yenir. Yeter ki balık cinsi olsun, başka bir cinsten olmasın. Kalkan balığı, sazan, balığı, yunus balığı, yılan balığı, Ceris balığı (Siyah bir balıktır) bu kısımdandır.
Fakat balık gibi denizde, suda yaşadığı halde balık cinsine dahil olmayan habis, yani pis, çirkin sayılan diğer su hayvanları da vardır. Onların yenmesi caiz olmaz. Mesela Karidesler, kalamarlar, kerevitler, istakozlar, midyeler, istiridyeler, salyangozlar, kaplumbağalar, kurbağalar, yılanlar ve yengeçler helal değildir, etleri yenilemez.
Bunun sebebi, bu çeşit hayvanların gerek görünüş, gerekse yenen kısımları itibariyle hoş olmaması, çirkin ve pis sayılmasıdır. Nitekim gıda, beslenme ve tıp uzmanlarınca, karidesin kolesterol deposu olduğu, midye başta olmak üzere kabuklu deniz ürünlerine yaklaşmamak gerektiği belirtiliyor.
Aynı şekilde su samuru, deniz insanı, deniz aygırı, deniz domuzu, deniz kaplumbağası gibi, balık suretinde bulunmayan deniz hayvanlarının yenilmeleri helal olmadığı gibi avlanılmaları da helal görülmemektedir.
Sonuç olarak: balık dışındaki deniz, su ürünleri helal değildir, haramdır. Deniz avından maksad: Sadece balığın her çeşididir. Mehmet Talü/milligezete
*******************
Dostluk, Kardeşlik ve Sohbet Adabı\İhya’dan
Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
(bir mümin tarafından) Selamlandığınız zaman ya daha güzeliyle karşılık verin ya da aynısıyla mukabele edin! 4\86
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
-Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir ameli haber vereyim mi?
-Evet ey Allah’ın Resulü
-Aranızda selamı yayın!
Konuşmadan önce selam vermeli ve selam verirkende musafaha yapmalıdır: Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: kim selamdan önce söze başlarsa, selam verinceye kadar ona cevap vermeyiniz.
Evinize girdiğiniz zaman orada bulunanlara selam veriniz. Çünkü selam vererek girdiğiniz eve şeytan girmez.
Musafahanın(el sıkma) selamla birlikte yapılması sünnettir. Birgün Resulüllah’ın huzur’u saadetine giren bir kişi ‘Esselamü aleyküm’ dedi. Hz. Peygamber ‘bu on hasenedir’ buyurdu. Sonra başka biri geldi ve ‘Esselamü aleyküm ve rahmetüllah’dedi. Hz. Peygamber bu kez ‘bu yirmi hasenedir’ buyurdu. Daha sonra üçüncü bir şahıs geldi ve o da ‘Esselamü aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatühu’ dedi. Hz. Peygamber ona ‘bu otuz hasenedir’ buyurdu.
Enes şöyle anlatır: Resulüllah’a sekiz sene hizmet ettim. bana bir defasında şöyle demişti:
Ey Enes! Abdesti güzelce al ki ömrün artsın. Ümmetimden kime rastlarsan selam ver ki hasenelerin çoğalsın. Evine girdiğin zaman aile efradına selam ver ki, evinin hayrı çoğalsın.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Sakın Yahudi ve hıristiyanlara önce siz selam vermeyin. Yolda onlardan birine rastladığınız zaman onu yolun en dar yerinden geçmeye mecbur edin.(onlara yolu daraltmak ancak yolda genişlik yoksa caiz olabilir. Eğer genişse boşu boşuna onlara eziyet vermek yasaktır.)
delikız
Sahabenin Hayatından Örnekler/ Hz. Ömer
Ağlayan çocuk
Hazret-i Ömer’in Halifeliği (Devlet Başkanlığı) zamanıydı. Başkent Medine’ye yabancı bir kervan geldi. Develerini yıkıp, konakladılar... Halife her zaman olduğu gibi, gece şehri dolaşmaya çıktı. Yolda, Eshâb’dan (Sevgili Peygamberimizin arkadaşlarından) Hazret-i Abdurrahman’a rastladı. Ona dedi ki: - Ey Avfın oğlu! Gel, seninle bu gece misafirimiz olan kervanı bekleyelim.Onlar rahat uyusunlar. Çünkü yorgundurlar. Canları ve malları herhangi bir zarara uğramasın!... Hazret-i Ömer bu teklifte bulununca, Hazret-i Abdurrahman da seve seve kabul etti. Birlikte kervanın etrafında göz-kulak olmaya başladılar.O sırada yakındaki bir evden çocuk ağlaması işitildi. Çocuğun sesi kesilmediği için, Halife evin kapısına gitti. İçeride bulunanlara, “Küçüğü susturmalarını rica” etti. Sonra dönüp geldi. Gece boyunca, çocuğun sesi işitildikçe, birkaç kere daha evin kapısına gitti. Çocuğun ağlaması bir türlü dinmiyordu. Seher vakti olunca, Hazret-i Ömer son defa oraya gitti. Çocuğun annesine: - Sen ne biçim anasın! Bütün gece evlâdını ağlattın. Belli ki, açtı! diye çıkıştı. Kadıncağız cevap verdi: - Halimi anlamadan niçin beni azarlıyorsun? Hazret-i Ömer, kendini tanıtmadan sordu: - Haline ne olmuş? - Çocuğu sütten kesmiştim.. - Sütün yoksa başka şeyler yedirseydin. - Evde onun yiyeceği bir şey yok ki, biz çok fakiriz... - Çocuğun kaç yaşında? - Daha yaşını doldurmadı. İşte bu cevap üzerine Hazret-i Ömer öfkelendi. - Peki niçin bu kadar küçük bir yavruyu sütten kestin? Kadıncağız içini çekti: - Halifemiz Hazret-i Ömer’e Cenâb’ı Hak insaflar versin.Çocuklar sütten kesilmeyince, bizim gibi bir fakire nafaka vermez. Fakirlik maaşı bağlamaz. Onun için yavrumu erkenden sütten kestim.Bunun üzerine Halife ağlayarak mescide girdi. Gözyaşları yüzünden namazı zorla kıldırdı. Selâm verdikten sonra cemâate döndü. Gene ağlayarak: - Sizin Ömer’inize yazıklar olsun!.. Sizin Ömer’inize yazıklar olsun!.. diyerek kendini suçladı. Sonra bütün Medine halkına, tellallar (haberciler) çıkarttı. Onlar da bildirdiler ki: - Hangi Müslüman’ın oğlu veya kızı dünyaya gelirse, hemen Halifeye bildirsin.Beytülmal’dan (hazineden) nafaka (maaş) verilecektir. Hiç kimse nafaka yüzünden evladını vaktinden önce sütten kesmesin!.. O günden sonra artık Medine’de, açlık sebebiyle ağlayan çocuk sesi işitilmedi.
Bir insanı tanımak İçin
‘Bir adam Hz. Ömer (r.a.)’in yanında bir hususta şâhitlikte bulunmuştu. Ömer ibnü’l-Hattâb hazretleri ona, ‘ Ben seni tanımıyorum, seni tanıyan birini getir, dedi. Orada bulunanlardan birisi, Ben onu tanıyorum, deyince Hz. Ömer, Nasıl bilirsin? diye sordu. O da, Emin ve âdil bir adam olarak tanıyorum, cevabını verdi. Hz. Ömer (r.a.) tekrar sordu: Gecesini gündüzünü bildiğin, yakın bir komşun mudur? Hayır, diye cevap verdi adam. Hz. Ömer (r.a.) sormaya devam etti: İnsanın takvâsını ortaya koyan, muâmelesidir. Bu adam, alışveriş yaptığın bir kimse midir? Adam tekrar, Hayır, dedi. Hz. Ömer (r.a.) bu defa; Bununla, insanın ahlâkının güzel veya çirkin olduğunu anlamaya imkân veren bir yolculuk yaptın mı? diye sordu. Adam bu soruya da, Hayır, cevabını verince, Hz. Ömer (r.a.), Sen onu tanımıyorsun, dedi ve sonra da adama dönerek, Git, seni tanıyan birini getir, buyurdu. Demek ki bir insanı iyi tanıyabilmek, doğruluk ve dürüstlüğünden emin olabilmek için; onunla, ya yakın komşuluk yapacaksın veya alış-verişte bulunacaksın yahut da beraber yolculuk edeceksin... Aksi takdirde, yani bu ölçülerden hiçbirisi ile tartmadığın bir kişi hakkında, müsbet veya menfî yönde şahâdette bulunmayacaksın. Zira bu demektir ki, sen onu tanımıyorsun.
Hz. Ömer’in adaleti
Medine’de kıtlık baş gösterdi. Hazret-i Ömer, hemen bir deve kestirdi ve “Etini fakirlere dağıtın!” diye emretti. Görevli, etlerin güzel bir parçasını da Hazret-i Ömer’e ayırdı. Yemek zamanı olunca, iyice pişirip Halifenin önüne getirdi.Hazret-i Ömer hayretle sordu: - Bu yemek neredendir? - Efendim, kesilmesini emir buyurduğunuz deveden size düşen paydır... Hazret-i Peygamberin sevgilisi “Koca Ömer”in rengi değişti: - Devenin iyi yerlerini kendisi yiyip, artanı fakirlere vermek çok kötü bir şeydir, dedi. Hemen bu yemeği kaldır ve çocuk sahibi, fakir bir aileye götür. Az sonra önüne gelen kuru arpa ekmeği ile zeytinyağını “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek afiyetle ve gönül rahatlığıyla yedi. İşte bu yüzden bütün âlimler fikir birliği etmişlerdir ki: “Hazret-i Ömer’in adâleti, kendinden önce ve sonrakilerden daha büyüktür.”
Aradaki fark
Hazret-i Ömer ‘r.a.’ anlatıyor: - Bir gün Resûl-i ekrem ‘sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’ bize, askeri donatmak için, sadaka getirin diye, emr etdiler. Benim malımın çok olduğu bir zemân idi. Gönlümden geçdi ki, her zemânda, kardeşim Ebû Bekr ‘radıyallahü teâlâ anh’ sadaka husûsunda hepimizden fazla sadaka verirdi. Ammâ bu def’a ben ondan fazla vereyim diye, malımın yarısını götürdüm. Resûlullah ‘sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’ buyurdular ki, - Yâ Ömer! Ev halkına ne alıkoydun. Dedim ki, - Yâ Resûlallah! Yarısını alıkoydum. Bu sırada Ebû Bekr ‘radıyallahü anh’ cümle malını getirip, koydu. Hazret-i Fahr-i Enbiyâ buyurdu ki, - Yâ Ebâ Bekr! Ev halkına ne alıkoydun? Ebû Bekr, - Yâ Resûlallah! Ehlime Allahü Teâlâyı ve Resûlünü alıkoydum, deyince, - İkinizin arasındaki fark, cevâbınız arasında olan fark gibidir, buyurdular.
Milligazeteden alınmıştır.
Hazret-i Ömer’in Halifeliği (Devlet Başkanlığı) zamanıydı. Başkent Medine’ye yabancı bir kervan geldi. Develerini yıkıp, konakladılar... Halife her zaman olduğu gibi, gece şehri dolaşmaya çıktı. Yolda, Eshâb’dan (Sevgili Peygamberimizin arkadaşlarından) Hazret-i Abdurrahman’a rastladı. Ona dedi ki: - Ey Avfın oğlu! Gel, seninle bu gece misafirimiz olan kervanı bekleyelim.Onlar rahat uyusunlar. Çünkü yorgundurlar. Canları ve malları herhangi bir zarara uğramasın!... Hazret-i Ömer bu teklifte bulununca, Hazret-i Abdurrahman da seve seve kabul etti. Birlikte kervanın etrafında göz-kulak olmaya başladılar.O sırada yakındaki bir evden çocuk ağlaması işitildi. Çocuğun sesi kesilmediği için, Halife evin kapısına gitti. İçeride bulunanlara, “Küçüğü susturmalarını rica” etti. Sonra dönüp geldi. Gece boyunca, çocuğun sesi işitildikçe, birkaç kere daha evin kapısına gitti. Çocuğun ağlaması bir türlü dinmiyordu. Seher vakti olunca, Hazret-i Ömer son defa oraya gitti. Çocuğun annesine: - Sen ne biçim anasın! Bütün gece evlâdını ağlattın. Belli ki, açtı! diye çıkıştı. Kadıncağız cevap verdi: - Halimi anlamadan niçin beni azarlıyorsun? Hazret-i Ömer, kendini tanıtmadan sordu: - Haline ne olmuş? - Çocuğu sütten kesmiştim.. - Sütün yoksa başka şeyler yedirseydin. - Evde onun yiyeceği bir şey yok ki, biz çok fakiriz... - Çocuğun kaç yaşında? - Daha yaşını doldurmadı. İşte bu cevap üzerine Hazret-i Ömer öfkelendi. - Peki niçin bu kadar küçük bir yavruyu sütten kestin? Kadıncağız içini çekti: - Halifemiz Hazret-i Ömer’e Cenâb’ı Hak insaflar versin.Çocuklar sütten kesilmeyince, bizim gibi bir fakire nafaka vermez. Fakirlik maaşı bağlamaz. Onun için yavrumu erkenden sütten kestim.Bunun üzerine Halife ağlayarak mescide girdi. Gözyaşları yüzünden namazı zorla kıldırdı. Selâm verdikten sonra cemâate döndü. Gene ağlayarak: - Sizin Ömer’inize yazıklar olsun!.. Sizin Ömer’inize yazıklar olsun!.. diyerek kendini suçladı. Sonra bütün Medine halkına, tellallar (haberciler) çıkarttı. Onlar da bildirdiler ki: - Hangi Müslüman’ın oğlu veya kızı dünyaya gelirse, hemen Halifeye bildirsin.Beytülmal’dan (hazineden) nafaka (maaş) verilecektir. Hiç kimse nafaka yüzünden evladını vaktinden önce sütten kesmesin!.. O günden sonra artık Medine’de, açlık sebebiyle ağlayan çocuk sesi işitilmedi.
Bir insanı tanımak İçin
‘Bir adam Hz. Ömer (r.a.)’in yanında bir hususta şâhitlikte bulunmuştu. Ömer ibnü’l-Hattâb hazretleri ona, ‘ Ben seni tanımıyorum, seni tanıyan birini getir, dedi. Orada bulunanlardan birisi, Ben onu tanıyorum, deyince Hz. Ömer, Nasıl bilirsin? diye sordu. O da, Emin ve âdil bir adam olarak tanıyorum, cevabını verdi. Hz. Ömer (r.a.) tekrar sordu: Gecesini gündüzünü bildiğin, yakın bir komşun mudur? Hayır, diye cevap verdi adam. Hz. Ömer (r.a.) sormaya devam etti: İnsanın takvâsını ortaya koyan, muâmelesidir. Bu adam, alışveriş yaptığın bir kimse midir? Adam tekrar, Hayır, dedi. Hz. Ömer (r.a.) bu defa; Bununla, insanın ahlâkının güzel veya çirkin olduğunu anlamaya imkân veren bir yolculuk yaptın mı? diye sordu. Adam bu soruya da, Hayır, cevabını verince, Hz. Ömer (r.a.), Sen onu tanımıyorsun, dedi ve sonra da adama dönerek, Git, seni tanıyan birini getir, buyurdu. Demek ki bir insanı iyi tanıyabilmek, doğruluk ve dürüstlüğünden emin olabilmek için; onunla, ya yakın komşuluk yapacaksın veya alış-verişte bulunacaksın yahut da beraber yolculuk edeceksin... Aksi takdirde, yani bu ölçülerden hiçbirisi ile tartmadığın bir kişi hakkında, müsbet veya menfî yönde şahâdette bulunmayacaksın. Zira bu demektir ki, sen onu tanımıyorsun.
Hz. Ömer’in adaleti
Medine’de kıtlık baş gösterdi. Hazret-i Ömer, hemen bir deve kestirdi ve “Etini fakirlere dağıtın!” diye emretti. Görevli, etlerin güzel bir parçasını da Hazret-i Ömer’e ayırdı. Yemek zamanı olunca, iyice pişirip Halifenin önüne getirdi.Hazret-i Ömer hayretle sordu: - Bu yemek neredendir? - Efendim, kesilmesini emir buyurduğunuz deveden size düşen paydır... Hazret-i Peygamberin sevgilisi “Koca Ömer”in rengi değişti: - Devenin iyi yerlerini kendisi yiyip, artanı fakirlere vermek çok kötü bir şeydir, dedi. Hemen bu yemeği kaldır ve çocuk sahibi, fakir bir aileye götür. Az sonra önüne gelen kuru arpa ekmeği ile zeytinyağını “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek afiyetle ve gönül rahatlığıyla yedi. İşte bu yüzden bütün âlimler fikir birliği etmişlerdir ki: “Hazret-i Ömer’in adâleti, kendinden önce ve sonrakilerden daha büyüktür.”
Aradaki fark
Hazret-i Ömer ‘r.a.’ anlatıyor: - Bir gün Resûl-i ekrem ‘sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’ bize, askeri donatmak için, sadaka getirin diye, emr etdiler. Benim malımın çok olduğu bir zemân idi. Gönlümden geçdi ki, her zemânda, kardeşim Ebû Bekr ‘radıyallahü teâlâ anh’ sadaka husûsunda hepimizden fazla sadaka verirdi. Ammâ bu def’a ben ondan fazla vereyim diye, malımın yarısını götürdüm. Resûlullah ‘sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’ buyurdular ki, - Yâ Ömer! Ev halkına ne alıkoydun. Dedim ki, - Yâ Resûlallah! Yarısını alıkoydum. Bu sırada Ebû Bekr ‘radıyallahü anh’ cümle malını getirip, koydu. Hazret-i Fahr-i Enbiyâ buyurdu ki, - Yâ Ebâ Bekr! Ev halkına ne alıkoydun? Ebû Bekr, - Yâ Resûlallah! Ehlime Allahü Teâlâyı ve Resûlünü alıkoydum, deyince, - İkinizin arasındaki fark, cevâbınız arasında olan fark gibidir, buyurdular.
Milligazeteden alınmıştır.
Peygamberimizin Kısaca Hayatı
-Peygamberimiz 571 yılında rebiülevvel ayının 12. gecesinde Mekke’de doğmuştur.
-Babasının adı Abdullah, annesinin adı Amine’dir.
-Dedesi Abdulmuttalip, amcası Ebu Talib, süt annesi Halime’dir.
-Peygamberimiz doğmadan 2 ay önce babasını, 6 yaşındayken de annesini kaybetmiştir.
-25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlenmiştir. Hz. Hatice validemizden Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmügülsüm ve Fatıma adında altı çocukları dünyaya gelmiştir.
-Peygamberimiz 40 yaşındayken ‘Hira mağrası’nda ilk vahiy gelmiştir.
-İlk Müslümanlar; Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Ebubekir ve Hz. Zeyd’dir.
-40. Müslüman Hz. Ömer’dir.
-Peygamber Efendimiz 3 sene gizli tebliğde bulunmuştur.
-Müşrikler, Müslümanları dinlerinden döndürebilmek için onlarla olan bütün ilişkileri kesmişler ve Müslümanlara karşı boykot başlatmışlardır. Boykot 3 yıl devam etmiştir.
-Boykotun bitiminde Hz. Hatice arkasından da Peygamberimizin amcası Ebu Talib vefat etmiştir. Bu seneye “hüzün senesi” denilmiştir. Peygamberimiz Hz. Hatice’nin ve amcasının ölümüne çok üzülmüştü.
-Vahyin bir süre kesilmesine “fetret-i vahiy” denir.
-İslamın ilk şehitleri Hz. Sümeyye ve eşi Hz.Yasir’dir.
-Mekkeli müşriklerin yoğun baskı ve işkenceleri neticesinde Müslümanlar ilk olarak önce Habeşistan’a hicret etmişlerdir.
-Daha sonra Allah Teala’nın izniyle Müslümanlar 622’de Medine’ye hicret etmeye başlamışlardır.
-Hicretten bir buçuk yıl önce “Miraç” hadisesi gerçekleşmiştir. Hz. Peygamber as. Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmüştür, bu hadiseye “İsra” yani gece yolculuğu denir. Mescid-i Aksa’dan da göğe yükseltilmiştir, bu hadiseye de“Miraç” denir.
-Peygamber Efendimize hicret için izin geldiğinde ise kendisine Hz. Ebubekir arkadaşlık yapmıştır. O gece müşrikler Peygamberimizi öldürmek için kapısının önünde bekliyorlardı. Allah’ın izniyle müşriklere görünmeden yola çıktılar. Müşrikler peygamberimizi yakalamak için ardına düştüler. Peygamberimiz ve arkadaşı, müşriklerin takipleri sebebiyle “sevr mağrası”na sığınmışlardır.
-Peygamberimiz Medine’ye geldiğinde Ebu Eyyub el-Ensari’nin evinde misafir olmuştur. Kabri, İstanbul’da olan ve Eyub Sultan olarak bilinen sahabedir.
-Medine’ye hicret eden Mekkeli Müslümanlara “Muhacır” denir.
-Muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da “Ensar” denir.
-İslam tarihinde yapılan ilk mescid “Kuba Mescidi”dir.
-Peygamber Efendimizi gören ve onun sohbetine katılanlara “sahabe\ashab” denir.
-Peygamberimiz tarafından cennetle müjdelenen 10 sahabeye “aşere-i mübeşşere” adı verilir.
-Peygamberimiz 632 yılında “veda haccı” yapmıştır.
-Peygamberimiz, 23 yıllık peygamberlik görevinden sonra, 632’de Medine’de vefat etmiştir.
Yapılan Savaşlar
-Bedir Savaşı: 624 yılında Mekkeli müşriklerle Medineli Müslümanlar arasında yapılmıştır. Müslümanlar 305 kişi olmalarına karşın Allah’ın yardımıyla 1000 kişilik müşrik ordusunu yenmişlerdir.
-Uhud Savaşı: Müşrikler, Bedir’in intikamını almak için 625’te tekrar saldırmışlardır. Müslümanlar burada da 3 katı düşmanla savaş mak zorunda kalmıştır. Okçuların yerlerinden ayrılması sebebiyle Müslümanlar savaşı kaybetmiştir. Peygamberimizin amcası Hz. Hamza Uhud savaşında şehid edilmiştir.
-Hendek Savaşı: Müşrikler 627’de on bin kişilik bir orduyla Medine’ye gelmişlerdir. Müslümanlar şehrin etrafında hendek kazmışlardır. Allah’ın izniyle Müslümanlar galip olmuştur.
-628’de Hudeybiye Antlaşması yapılmış, 628’de Hayber fethedilmiş, 630’da Mekke fethedilmiş, yine 630’da Huneyn savaşı yapılmış daha sonra da Tebük seferi düzenlenmiştir.
MİNİ TEST:
1-)Kuran-ı Kerim’de adı geçen kaç peygamber vardır?
a)25 b)27 c)23 d)32
2-)Mükellef olan her müslümanın yapması gereken farz aşağıdakilerden hangisidir?
a)Vacip b)Farz-ı Kifaye c)Farz-ı Ayn d)Farz
3-)Müslüman olan birinin yapmasıyla diğer Müslümanlardan sorumluluğun kalktığı farz aşağıdakilerden hangisidir?
a)Farz-ı Ayn b) Farz-ı Kifaye c)Vacip d)Sünnet
4-)Hicri Takvimin başlangıcı aşağıdakilerden hangisidir?
a)Mekkenin Fethi b)Hicret c)Peygamberin doğumu d)İslamın gelişi
5-)Hicri yeni yılın tarihi aşağıdakilerden hangisidir?
a)1 Ocak b)1 Ramazan c)1 Zilhicce d)1 Muharrem
Cevaplar:3-b) 5-d) 1-a) 4-b) 2-c)
delikız
-Babasının adı Abdullah, annesinin adı Amine’dir.
-Dedesi Abdulmuttalip, amcası Ebu Talib, süt annesi Halime’dir.
-Peygamberimiz doğmadan 2 ay önce babasını, 6 yaşındayken de annesini kaybetmiştir.
-25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlenmiştir. Hz. Hatice validemizden Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmügülsüm ve Fatıma adında altı çocukları dünyaya gelmiştir.
-Peygamberimiz 40 yaşındayken ‘Hira mağrası’nda ilk vahiy gelmiştir.
-İlk Müslümanlar; Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Ebubekir ve Hz. Zeyd’dir.
-40. Müslüman Hz. Ömer’dir.
-Peygamber Efendimiz 3 sene gizli tebliğde bulunmuştur.
-Müşrikler, Müslümanları dinlerinden döndürebilmek için onlarla olan bütün ilişkileri kesmişler ve Müslümanlara karşı boykot başlatmışlardır. Boykot 3 yıl devam etmiştir.
-Boykotun bitiminde Hz. Hatice arkasından da Peygamberimizin amcası Ebu Talib vefat etmiştir. Bu seneye “hüzün senesi” denilmiştir. Peygamberimiz Hz. Hatice’nin ve amcasının ölümüne çok üzülmüştü.
-Vahyin bir süre kesilmesine “fetret-i vahiy” denir.
-İslamın ilk şehitleri Hz. Sümeyye ve eşi Hz.Yasir’dir.
-Mekkeli müşriklerin yoğun baskı ve işkenceleri neticesinde Müslümanlar ilk olarak önce Habeşistan’a hicret etmişlerdir.
-Daha sonra Allah Teala’nın izniyle Müslümanlar 622’de Medine’ye hicret etmeye başlamışlardır.
-Hicretten bir buçuk yıl önce “Miraç” hadisesi gerçekleşmiştir. Hz. Peygamber as. Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmüştür, bu hadiseye “İsra” yani gece yolculuğu denir. Mescid-i Aksa’dan da göğe yükseltilmiştir, bu hadiseye de“Miraç” denir.
-Peygamber Efendimize hicret için izin geldiğinde ise kendisine Hz. Ebubekir arkadaşlık yapmıştır. O gece müşrikler Peygamberimizi öldürmek için kapısının önünde bekliyorlardı. Allah’ın izniyle müşriklere görünmeden yola çıktılar. Müşrikler peygamberimizi yakalamak için ardına düştüler. Peygamberimiz ve arkadaşı, müşriklerin takipleri sebebiyle “sevr mağrası”na sığınmışlardır.
-Peygamberimiz Medine’ye geldiğinde Ebu Eyyub el-Ensari’nin evinde misafir olmuştur. Kabri, İstanbul’da olan ve Eyub Sultan olarak bilinen sahabedir.
-Medine’ye hicret eden Mekkeli Müslümanlara “Muhacır” denir.
-Muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da “Ensar” denir.
-İslam tarihinde yapılan ilk mescid “Kuba Mescidi”dir.
-Peygamber Efendimizi gören ve onun sohbetine katılanlara “sahabe\ashab” denir.
-Peygamberimiz tarafından cennetle müjdelenen 10 sahabeye “aşere-i mübeşşere” adı verilir.
-Peygamberimiz 632 yılında “veda haccı” yapmıştır.
-Peygamberimiz, 23 yıllık peygamberlik görevinden sonra, 632’de Medine’de vefat etmiştir.
Yapılan Savaşlar
-Bedir Savaşı: 624 yılında Mekkeli müşriklerle Medineli Müslümanlar arasında yapılmıştır. Müslümanlar 305 kişi olmalarına karşın Allah’ın yardımıyla 1000 kişilik müşrik ordusunu yenmişlerdir.
-Uhud Savaşı: Müşrikler, Bedir’in intikamını almak için 625’te tekrar saldırmışlardır. Müslümanlar burada da 3 katı düşmanla savaş mak zorunda kalmıştır. Okçuların yerlerinden ayrılması sebebiyle Müslümanlar savaşı kaybetmiştir. Peygamberimizin amcası Hz. Hamza Uhud savaşında şehid edilmiştir.
-Hendek Savaşı: Müşrikler 627’de on bin kişilik bir orduyla Medine’ye gelmişlerdir. Müslümanlar şehrin etrafında hendek kazmışlardır. Allah’ın izniyle Müslümanlar galip olmuştur.
-628’de Hudeybiye Antlaşması yapılmış, 628’de Hayber fethedilmiş, 630’da Mekke fethedilmiş, yine 630’da Huneyn savaşı yapılmış daha sonra da Tebük seferi düzenlenmiştir.
MİNİ TEST:
1-)Kuran-ı Kerim’de adı geçen kaç peygamber vardır?
a)25 b)27 c)23 d)32
2-)Mükellef olan her müslümanın yapması gereken farz aşağıdakilerden hangisidir?
a)Vacip b)Farz-ı Kifaye c)Farz-ı Ayn d)Farz
3-)Müslüman olan birinin yapmasıyla diğer Müslümanlardan sorumluluğun kalktığı farz aşağıdakilerden hangisidir?
a)Farz-ı Ayn b) Farz-ı Kifaye c)Vacip d)Sünnet
4-)Hicri Takvimin başlangıcı aşağıdakilerden hangisidir?
a)Mekkenin Fethi b)Hicret c)Peygamberin doğumu d)İslamın gelişi
5-)Hicri yeni yılın tarihi aşağıdakilerden hangisidir?
a)1 Ocak b)1 Ramazan c)1 Zilhicce d)1 Muharrem
Cevaplar:3-b) 5-d) 1-a) 4-b) 2-c)
delikız
Dergimin 15. Sayısı
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a, selam ve dua Peygamberimiz(s.a.v)’in ve bütün Peygamberlerin üzerine olsun.
Dua:
Ey Allah’ım! Biz ancak senden yardım isteriz. Senden mağfiretini diler, senden hidayet isteriz. Allah’ım sana iman eder, tevde edip sana döneriz. İşlerimizde sana dayanır ve sana güveniriz. Seni bütün işlerimizde hayırla anar, sana daima verdiğin bunca nimetlerden dolayı şükrederiz. Asla nankörlük yapmayız. Sana karşı nankörlük eden günahkarları bırakır ve onlardan ayrılırız. Onlarla olan ilişkimizi keseriz.
Ey Allah’ım! Biz ancak sana ibadet ve kulluk ederiz. Ancak senin rızan için namaz kılar ve yalnız sana secde ederiz… Ancak sana koşar ve sana yaklaştıracak, senin rızana kovuşturacak şeylere koşarız. İbadetini sevinçle yapar, rahmetinin ve ihsanının devamını ve çok olmasını isteriz. Yasak ettiğin şeyleri yapmayız ve azabından korkarız. Şüphe yok ki senin azabın kafirlere erişicidir.
Tevhidiniz ne kadar da az! Allah’tan razılığınız ne kadar da az! Allah’ın istediği dışında, aranızda hiçbir ev (kalp) yok ki, içerisinde Cenab-ı Hak ile tartışma ve O’ndan hoşnutsuzluk olmasın. Halkı ve sebepleri ne kadar da çok şirk koşuyorsunuz.! Allah’ı değil de, falan ve falan kişileri rab ediniyorsunuz. Faydayı, zararı, bağışlara nail olmayı veya olmamayı onlara izafe ediyorsunuz. Böyle yapmayın. Rabbinize dönün. Kalblerinizi onun için boşaltın. O’na tazarru edin. İhtiyaçlarınızı O’ndan isteyin. Sizin için başka bir yer yok. Başka kapı yok. Bütün kapılar kapalı; sadece O’nu kapısı açık. Tenha yerlerde O’nunla başbaşa kalın. O’nunla konuşun. İman dillerinizle O’na hitap edin. Aile fertleri uyuyup, halkın sesi kesilince her biriniz temizlensin. Yüzünü secdeye koysun. Tevbe etsin.Özürler dilesin. Günahlarını itiraf etsin. Emellerini arzetsin. İhtiyaçlarını dilesin. Göğsünü sıkıştıran her şeyi O’na arzetsin.
Sizin Rabbiniz O’dur, başkası değil. İlahınız O’dur, başkası değil. Melikiniz O’dur, başkası değil. Afet okları yüzünden O’dan kaçmayın. Zarar da ve fayda da, zorlukta ve rahatlıkta size gelen her şeyin gerçek faili O’dur. Bunlar O’nu tanımanız, şikayetlerinizi O’na yapmanız, O’nun için sabretmeniz ve O’na “tevbe etmeniz” (dönmeniz) içindir.
Cezalar avam içindir. Kefaretler müttaki müminler içindir. Yüksek dereceler ise, mümin, müeyyed(desteklenmiş) ve sıddık olan salihler içindir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Biz peygamberler insanlar içinde en şiddetli belaya uğrayan kesimiz. Sonra diğerleri, sonra da diğerleri gelir.”
Mümin, bir belaya uğradığında sabreder ve belasını halktan saklar, onlara şikayet etmez. Bundan dolayı Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Müminin sevinci yüzünde olur. Onun kalbinde ise hüzün vardır. Kalbine diğer insanlar muttali olmasın diye o, hüznü sevinçle karşılar.” Batınlardaki hazineleri gizlerler. Batınlardaki yükleri, azıkları gizlerler. Hüzün kalp azığı, kalp yüküdür; havf(korku) nefsin azığıdır. Hüzün, kalplere sır hikmetlerini yağdıran bir buluttur. Allahü Teala: “Ben kalpleri benim için kırılmış olanların yanındayım” buyurmuşken, onlar hüzün ve inkisar üzere nasıl sabretmesinler? Onların kalpleri her ne zaman uzaklık sebebi ile kırılsa, kurbiyet onlara zorla gelir. Her ne zaman halktan uzaklaşsalar, Allahü Teala ile ünsiyet onlara öyle bir gelir ki! Her ne zaman halktan uzaklaşıp soğusalar, Allahü Teala’nın ünsiyeti(arkadaşlığı) ile ünsiyet, yakınlığı ile yakınlık bulurlar. Dünyada hüzünleri ne kadar çok olursa, ahiretteki ferahları da o derece çok olur.
Esselamü aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatühu; Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. “Esselam” Allah’ın 99 isminden (Esmaül Hüsna) biri. Anlamı, kullarına selametlik veren, bütün musibetlerden koruyup selamete eriştiren. Yazıya selamla başladım ve 30 hasene kazandım inşallah. Peygamber Efendimiz (as.) bir hadisinde böyle buyurmuş.
Yaptığım bu iş ile hem öğrendiklerimi sizlerle paylaşıyorum, hem de inşallah hasenelerim çoğalıyor. Öğrendiklerimi sizlerle paylaşa bilme fırsatını bana verdiği için Rabbime şükürler olsun. İnşallah bu işte hep yardımcım olur. Çünkü, O’nun inayeti olmadan hiçbir şeyi doğru yapmam mümkün değil. Gayret bizden, inayet Allah’tandır. Allah’ım! Bana ve kardeşlerime, her işimiz de hak üzere olmayı nasip et. Rızan olmayacak işlerden bizleri koru. “Bize dünyada da, ahirette de güzellik ver ve cehennem azdından bizi koru”
Derginin bu sayısında, ilk sayfada, vitir namazında okuduğumuz ama beklide anlamının hiç farkında olmadığımız kunut duasının türkçesi, altında Abdülkadir Geylani hazretlerinin, Yolun Esasları adlı kitabındaki 49. sohbetinin bir kısmı, güzeller, güzeli peygamberimizin (as.) kısaca hayatı, Hz. Ömer’in hayatından birkaç kesit(milligazete’den), bir anne’nin kızı için yürekten gelen dilekleri, Mehmet Talü hoca’nın bir soruya verdiği cevap(milligazete’den) ve kırkambar. Evvel Ahir Selamlar.
delikız
Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a, selam ve dua Peygamberimiz(s.a.v)’in ve bütün Peygamberlerin üzerine olsun.
Dua:
Ey Allah’ım! Biz ancak senden yardım isteriz. Senden mağfiretini diler, senden hidayet isteriz. Allah’ım sana iman eder, tevde edip sana döneriz. İşlerimizde sana dayanır ve sana güveniriz. Seni bütün işlerimizde hayırla anar, sana daima verdiğin bunca nimetlerden dolayı şükrederiz. Asla nankörlük yapmayız. Sana karşı nankörlük eden günahkarları bırakır ve onlardan ayrılırız. Onlarla olan ilişkimizi keseriz.
Ey Allah’ım! Biz ancak sana ibadet ve kulluk ederiz. Ancak senin rızan için namaz kılar ve yalnız sana secde ederiz… Ancak sana koşar ve sana yaklaştıracak, senin rızana kovuşturacak şeylere koşarız. İbadetini sevinçle yapar, rahmetinin ve ihsanının devamını ve çok olmasını isteriz. Yasak ettiğin şeyleri yapmayız ve azabından korkarız. Şüphe yok ki senin azabın kafirlere erişicidir.
Tevhidiniz ne kadar da az! Allah’tan razılığınız ne kadar da az! Allah’ın istediği dışında, aranızda hiçbir ev (kalp) yok ki, içerisinde Cenab-ı Hak ile tartışma ve O’ndan hoşnutsuzluk olmasın. Halkı ve sebepleri ne kadar da çok şirk koşuyorsunuz.! Allah’ı değil de, falan ve falan kişileri rab ediniyorsunuz. Faydayı, zararı, bağışlara nail olmayı veya olmamayı onlara izafe ediyorsunuz. Böyle yapmayın. Rabbinize dönün. Kalblerinizi onun için boşaltın. O’na tazarru edin. İhtiyaçlarınızı O’ndan isteyin. Sizin için başka bir yer yok. Başka kapı yok. Bütün kapılar kapalı; sadece O’nu kapısı açık. Tenha yerlerde O’nunla başbaşa kalın. O’nunla konuşun. İman dillerinizle O’na hitap edin. Aile fertleri uyuyup, halkın sesi kesilince her biriniz temizlensin. Yüzünü secdeye koysun. Tevbe etsin.Özürler dilesin. Günahlarını itiraf etsin. Emellerini arzetsin. İhtiyaçlarını dilesin. Göğsünü sıkıştıran her şeyi O’na arzetsin.
Sizin Rabbiniz O’dur, başkası değil. İlahınız O’dur, başkası değil. Melikiniz O’dur, başkası değil. Afet okları yüzünden O’dan kaçmayın. Zarar da ve fayda da, zorlukta ve rahatlıkta size gelen her şeyin gerçek faili O’dur. Bunlar O’nu tanımanız, şikayetlerinizi O’na yapmanız, O’nun için sabretmeniz ve O’na “tevbe etmeniz” (dönmeniz) içindir.
Cezalar avam içindir. Kefaretler müttaki müminler içindir. Yüksek dereceler ise, mümin, müeyyed(desteklenmiş) ve sıddık olan salihler içindir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Biz peygamberler insanlar içinde en şiddetli belaya uğrayan kesimiz. Sonra diğerleri, sonra da diğerleri gelir.”
Mümin, bir belaya uğradığında sabreder ve belasını halktan saklar, onlara şikayet etmez. Bundan dolayı Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Müminin sevinci yüzünde olur. Onun kalbinde ise hüzün vardır. Kalbine diğer insanlar muttali olmasın diye o, hüznü sevinçle karşılar.” Batınlardaki hazineleri gizlerler. Batınlardaki yükleri, azıkları gizlerler. Hüzün kalp azığı, kalp yüküdür; havf(korku) nefsin azığıdır. Hüzün, kalplere sır hikmetlerini yağdıran bir buluttur. Allahü Teala: “Ben kalpleri benim için kırılmış olanların yanındayım” buyurmuşken, onlar hüzün ve inkisar üzere nasıl sabretmesinler? Onların kalpleri her ne zaman uzaklık sebebi ile kırılsa, kurbiyet onlara zorla gelir. Her ne zaman halktan uzaklaşsalar, Allahü Teala ile ünsiyet onlara öyle bir gelir ki! Her ne zaman halktan uzaklaşıp soğusalar, Allahü Teala’nın ünsiyeti(arkadaşlığı) ile ünsiyet, yakınlığı ile yakınlık bulurlar. Dünyada hüzünleri ne kadar çok olursa, ahiretteki ferahları da o derece çok olur.
Esselamü aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatühu; Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. “Esselam” Allah’ın 99 isminden (Esmaül Hüsna) biri. Anlamı, kullarına selametlik veren, bütün musibetlerden koruyup selamete eriştiren. Yazıya selamla başladım ve 30 hasene kazandım inşallah. Peygamber Efendimiz (as.) bir hadisinde böyle buyurmuş.
Yaptığım bu iş ile hem öğrendiklerimi sizlerle paylaşıyorum, hem de inşallah hasenelerim çoğalıyor. Öğrendiklerimi sizlerle paylaşa bilme fırsatını bana verdiği için Rabbime şükürler olsun. İnşallah bu işte hep yardımcım olur. Çünkü, O’nun inayeti olmadan hiçbir şeyi doğru yapmam mümkün değil. Gayret bizden, inayet Allah’tandır. Allah’ım! Bana ve kardeşlerime, her işimiz de hak üzere olmayı nasip et. Rızan olmayacak işlerden bizleri koru. “Bize dünyada da, ahirette de güzellik ver ve cehennem azdından bizi koru”
Derginin bu sayısında, ilk sayfada, vitir namazında okuduğumuz ama beklide anlamının hiç farkında olmadığımız kunut duasının türkçesi, altında Abdülkadir Geylani hazretlerinin, Yolun Esasları adlı kitabındaki 49. sohbetinin bir kısmı, güzeller, güzeli peygamberimizin (as.) kısaca hayatı, Hz. Ömer’in hayatından birkaç kesit(milligazete’den), bir anne’nin kızı için yürekten gelen dilekleri, Mehmet Talü hoca’nın bir soruya verdiği cevap(milligazete’den) ve kırkambar. Evvel Ahir Selamlar.
delikız
18 Ocak, 2007
Yeni Yıl
20 ocak cumartesi günü yıl başı, bizim yıl başımız, müslümanların. Peygamber Efendimiz'in (as.) Mekke'den, Mediye'ye Hicret etmesiyle başlayan bir devrin yıl dönümü. Bütün kardeşlerim için hayırlı olur inşallah.
delikız
delikız
10 Ocak, 2007
Anı Yaşamak
"Zaman çabuk çabuk geçiyor mona" diyor üstad Sezai Karakoç. Evet, çok kıymetli olan vaktimiz biz farkında olmadan geçip gidiyor. Rabbim, bize, zamanın su gibi akıp gittiğini anlayacak basiret ver. Ver ki, dur durak bilmeden geçen zaman boşa gitmesin.
Bizi yaratan, elçileri aracılığıyla yapmamız gerekenleri bizlere bildirdi. Bir sürü güzel iş var, yapılması gereken. Bu asıl güzel işlerimiz için hep geniş vakitler arıyoruz. Dar vakitleri hiç beğenmiyoruz. Yapmayı düşündüğümüz şeyi hep, daha geniş bir vakte erteliyoruz. Bu daha geniş vakit nedense hiç gelmiyor. Bir bahane de hep vardır. Geniş vaktin gelmeyiş nedeninin, şeytanın bizi oyalaması olduğunu bir türlü anlamıyoruz. Ya vakit azdır, yapılacak olan güzel amel için yada, yada, yada buluna bilecek bir sürü bahane işte...
Düşman işi iyi biliyor. Bazen sağdan, bazen soldan yanaşarak bizi kandırıyor. Biz saflar da, "daha iyisini yaparım, şunu bir bitireyim", "yarın başlıcam, kararlıyım" gibi iyi niyetlerle bahanelerimizi sıralıyoruz. Bunun, şeytanın işi ve tuzağı olduğunu ne yazık ki göremiyoruz. Böyle düşündüğümüz içinde, sanıyoruz ki, bu işler biter yada yarınlar gelir.
Şeytana ve nefsimize uyduğumuz müddetçe bunların sonu gelmez. Şeytan bıkmadan usanmadan çalışıyor ve başarılı oluyor. Bizler ondan daha iyi olmalı değil miyiz. Şeytan "anı yaşıyor" bizler "yarını" bekliyoruz. Halbuki, biliyoruz yarın çok geç olabilir ama yine de, yine de bekliyoruz.
Allah'ım; bize dar vakitlerin, ne kadar bereketli olduğunu göster. Bu dar, olduğunu sandığımız vakitlerde ertelenmeden yapığımız amellerin, geriye dönüp baktığımızda ne kadar da fazla olabileceğini göster.
Peygamber Efendimiz as. ın"erteleyiciler helak oldu" hadisini anlamayı ve aklımızda tutupta, bu bilinçle yaşamayı nasip et. Müminin yarını olur mu? Elbette ki olmaz. O geleceğe değil, bu güne bakar ve anı yaşayıp nasiplenmeye çalışır. Bu günü için çalışır ve inşallah yarınını kazanır.
Rabbim, bana ve sevdiklerime ve ümmeti muhammed'e çok geç olmadan uyanmayı nasip et. Nasip et ki yarın geldiğinde "geç" olmasın.
delikız
Bizi yaratan, elçileri aracılığıyla yapmamız gerekenleri bizlere bildirdi. Bir sürü güzel iş var, yapılması gereken. Bu asıl güzel işlerimiz için hep geniş vakitler arıyoruz. Dar vakitleri hiç beğenmiyoruz. Yapmayı düşündüğümüz şeyi hep, daha geniş bir vakte erteliyoruz. Bu daha geniş vakit nedense hiç gelmiyor. Bir bahane de hep vardır. Geniş vaktin gelmeyiş nedeninin, şeytanın bizi oyalaması olduğunu bir türlü anlamıyoruz. Ya vakit azdır, yapılacak olan güzel amel için yada, yada, yada buluna bilecek bir sürü bahane işte...
Düşman işi iyi biliyor. Bazen sağdan, bazen soldan yanaşarak bizi kandırıyor. Biz saflar da, "daha iyisini yaparım, şunu bir bitireyim", "yarın başlıcam, kararlıyım" gibi iyi niyetlerle bahanelerimizi sıralıyoruz. Bunun, şeytanın işi ve tuzağı olduğunu ne yazık ki göremiyoruz. Böyle düşündüğümüz içinde, sanıyoruz ki, bu işler biter yada yarınlar gelir.
Şeytana ve nefsimize uyduğumuz müddetçe bunların sonu gelmez. Şeytan bıkmadan usanmadan çalışıyor ve başarılı oluyor. Bizler ondan daha iyi olmalı değil miyiz. Şeytan "anı yaşıyor" bizler "yarını" bekliyoruz. Halbuki, biliyoruz yarın çok geç olabilir ama yine de, yine de bekliyoruz.
Allah'ım; bize dar vakitlerin, ne kadar bereketli olduğunu göster. Bu dar, olduğunu sandığımız vakitlerde ertelenmeden yapığımız amellerin, geriye dönüp baktığımızda ne kadar da fazla olabileceğini göster.
Peygamber Efendimiz as. ın"erteleyiciler helak oldu" hadisini anlamayı ve aklımızda tutupta, bu bilinçle yaşamayı nasip et. Müminin yarını olur mu? Elbette ki olmaz. O geleceğe değil, bu güne bakar ve anı yaşayıp nasiplenmeye çalışır. Bu günü için çalışır ve inşallah yarınını kazanır.
Rabbim, bana ve sevdiklerime ve ümmeti muhammed'e çok geç olmadan uyanmayı nasip et. Nasip et ki yarın geldiğinde "geç" olmasın.
delikız
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)