19 Ocak, 2012

Dergim, Derginiz, Şehvar...

"Ey Örtü! Ne olur yalnız başımı değil, bütün bedenimi genişliğinle sımsıkı ört lütfen! Örtüsüne bürünemeyenlere karşı daha çok, daha çok ört beni!"




Editörden(miş):

“Tesettür; bin dört yüz senedir, şu beş senede değiştiği kadar değişmedi. Hatta yozlaşmadı. Hatta saçmalamadı! Tabi ki değişen, yozlaşan, saçmalayan tesettür değil de tesettürlü olduğunu düşünenler!?.



Elbette ki üzerime alınıyorum.”


Sanıyorum ki; kalbimizin üzerindeki örtüyü fark edip ona sıkıca bürünebilirsek, bedenimizdeki ve yaşamımızdaki örtüye de o oranda daha sıkı bürünebileceğiz.



Bilmem ki meramı mı anlatabiliyor muyum? Lakin, ben uzun cümleler kurabilenlerden değilim.


Dergim, derginiz…

Fotoğraf / Ara Gürel

Modern Tesettür Anlayışı(!) – Altı Kaval Üstü Şeşhane / Gül Hanım Gürsoy


Modern Tesettür… (!)


Tesettürün moderni de olur mu demeyin. Çevremiz modern tesettür anlayışını benimsemiş nice ablalar, teyzelerle dolu.

Nedir modern tesettür?

Adından da anlaşılacağı üzere modern tesettür denen olay “çağın gerektirdiği gibi giyinmek(!)”

Esasında bu tanım hiçbir lügatte yok. Çevreden edindiğimiz bilgiler ışığında karşımıza böyle bir tanım çıkıyor.

Modern tesettürün (!) öncesinde bir tesettür tanımı yapmak icâb eder.

Evet, tesettürün manası: Örtünmek, gizlenmektir.

Müddessir: Örtünen, gizlenen, nâmahreme karşı kendini sakındıran gibi anlamlara gelir.

Hâl böyleyken tesettürün moderninden bahsetmek çok saçma, ama ben devam ediyorum…

Şu satırdan sonra “Modern Tesettür” anlayışı savunucusu, kendini çağdaş gören, hakiki müddessirleri yobaz diye addeden bu sınıfı TESETTÜRLÜ kapsamından çıkarıyorum. Artık bu kesimi benim lügatimde BAŞI BOZUKLAR sınıfına dahil ediyorum.

Kimdir bu başıbozuklar?

Tesettürü bir metrekarelik bezden ibaret sanan bu sınıf, tesettürsüzlük adına her şeyi sergileyen, namahremden sakınmak şöyle dursun tam aksine kendilerini onlara teşhir eden, gaflet bataklığında debelenmekten hakikati göremeyen bir çeşit sınıftır.

—Başıbozuk dediğime bakmayın başına bakıldığında harika rengârenk kusursuz bir hali olsa da o bir metrekarelik bez parçası içinde sıkışmış beyin bozukluğundan bahsediyorum-

Bu başıbozukları her yerde görmek mümkün mü?

Şimdiye kadar bu sınıfı görmeyenlerin olduğunu pek sanmıyorum, ama bunları her yerde görmek mümkündür. Çarşı-Pazar bu sınıfın en kalabalık olduğu yerlerdir.


Rengarenk başörtüsü altına kusursuz bir şekilde makyajını yapmış, Saçları kapalı ama bağrını açmaktan çekinmeyen, Saçları kapalı ama bluzunun kollarını dirseğe kadar sıvamış, Saçları kapalı ama dizlerine kadar çekmiş-altında da tenini teşhir eden çoraplardan giyen, Saçları kapalı ama altına bir jean üstüne tüm hatlarını belli eden bir body ile ağzında sakız sokaklarda fink atan, Saçları kapalı ama sokakta herkesin dikkatini celbedecek kadar gülen, Saçları kapalı ama topuzunu deve hörgücü gibi yapmış güzel göründüğünü sanan velakin Efendimiz ‘ce (s.a.v) tarafından lanetlenmiş, Saçları kapalı ama bakışlarıyla namahremi tahrik edenler gibi yüzlercesi var…

“Sahih-i Buharî’den sonra en muteber ikinci hadîs külliyatı olan Sahih-i Müslim’in Cennet 53 bölümünde şöyle bir hadîs rivayet edilmektedir:

“Ateş (cehennem) ehlinden iki sınıf vardır, henüz onları görmedim. (Birinci sınıf) Yanlarında sığır kuyruğu gibi bir şeyler taşıyıp onlarla insanlara vuran kimseler… (İkincisi) Giyinmiş çıplak kadınlar ki, bunlar Allah’a taatten (itaatten) dışarı çıkmışlardır. Bunlar (hem kendileri baştan çıkmıştır), hem de başkalarını baştan çıkartırlar. Başları deve hörgücü gibidir. Bu gibi kadınlar, Cennet’e girmek şöyle dursun, onun kokusunu bile alamazlar. Halbuki Cennet’in kokusu şu şu kadar uzak mesafeden hissedilir.” (Hadîsin ravisi Ebu Hureyre hazretleridir.)”

Bu hadis bizlere durumun vehametini alenen göstermektedir. Öyle değil mi.. ?

İşte böyleleri için başlarına geçirdiklerio bez parçası(?) dini bir vecibe olmaktan çıkmış, bir çanta, takı, kıyafeti tamamlayan bir aksesuar halini almıştır. Çok yazık.. !

Modernizm böyle giyinmeyi gerektiriyor, böyle giyinerek beni bu yaşama sevk ediyorsa, beni örteceği yerde teşhir ediyorsa o “Modernizm” de “Modern Tesettür” de benden ve benim gibi düşünenlerden uzak olsun…

Amellerimizi ihlasla, hakkı ve batılı birbirinden ayırarak, Rabbimizin emrettiği, Efendimiz’in tebliğ ettiği şekilde yapabilmek, böyle yaşayabilmek duasıyla…

Anladım ki Susmak Bir Cüsse İşi / Şems-i Tebrizi






































Anladım ki susmak bir cüsse işi…
Derin denizlerin işi…
Sığ suları en hafif rüzgârlar bile coşturabiliyor...
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar…



Derin denizlerin sükutu büyüler beni.
İçimi bir heybet hissi kaplar.
Benliğimi hasret duyguları istila eder.
Kalbim ürpermelerle dolar.
Dalgalı denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana.
Göklerin suskunluğu da öyle.
Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep.
Sükut her zaman daha manalı, daha derindir.



Kalbe sözden çok sükuttan manalar akar.
İnsan evrendeki sükutu anlayabilseydi, kim bilir belki de söz olmayacaktı.
İnsanlar sükutun dilinden anlayacak, derin ve manalı bakışlarla konuşacaklardı.
Ve ses, sükutun heybetini bozamayacaktı.
Konuştuğum zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelama sarılmışımdır.
Evrendeki her varlıkta sükutu bir süs, bir hikmet olarak algılamışımdır.
Sözü ise ancak bir zaruret…



Hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan.
Sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım.
Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum.
Hayatın hiç bir kasırgası, hadiselerin hiçbir fırtınası onu dalgalandıramıyordu.
O denize imrendiğim an, gözlerim şu mısralara takılmıştı:



“Gittim, gittim, denizin sınır yerine vardım
Halin bana da geçsin! diye ona yalvardım
Bir çılgın vesvesede içim didiklense de,
Olaydım o cüssede, O’nun gibi susardım…”



Gerçekten de öyle olmuştu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım.
O zaman anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi. Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar…
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli…

Söylediklerimi İşitin Lütfen! / Charles C. Fınn


Bana aldanmayın!

Yüzüm bir maskedir,
Sizi aldatmasın.
Binlerce maskem var,
Çıkarmaya korktuğum,



Ve,
Hiçbiri ben değilim...
Olmadığımı göstermek
İkinci doğam oldu.
"Kendinden emin biri" dersiniz,
Sanki güllük gülistanlık
Benim için herşey...
Adım güven belirtir,


Ve,
Oyunumun adı
"Ağırbaşlılıktır".
İçimde ve dışımda denizler sakin,
Her şeyin kumandanı ben...
Kimseye gereksinme duymayan
Ben...
Fakat, inanmayın bana
Lütfen!
Her şey dışta düzgün ve cilalı,
Hiç yıpranmayan, her zaman saklayan
O maske!..
Altta ne güven ne de rahatlık...

Altta,
Karışıklık, korku ve yalnızlık içinde bocalayan
Gerçek ben!..



Ama saklarım bu gerçeği savunuculukla...
Kimsenin bilmesini istemem...
Zayıf taraflarımı düşündükçe
Titrer ve sararırım...
Ya başkaları görürse iç dünyamı...
Gerçek ben ve yalnızlığımı!



İşte,
Maskelerimi onun için takarım...
Onun için, arkalarına saklanacak
Maskeler yaratırım...



Onlar,
Gösterişte kullanabileceğim
Parlatılmış yüzlerim.
Beni korur, bakan gözlerden...
Beni olduğum gibi kabul edecek,
Sevecek
Bakışları bulamazsam,
Solacak kuruyacak gerçek ben...



Ve,
Ben bunu biliyorum.
Beni kendi maskelerimden kurtaracak,
Kurduğum hapishaneden kaçıracak
Diktiğim engellerden aşıracak,
Beni seven,
Beni anlayan
Bakışlar olacak. Bana,
"Sen değerlisin" diyecek,
"Maskesizken daha bir insansın"
"Daha yakın, daha bir dostsun"
Diyecek bir bakışa
Beni gören bir bakışa
Muhtacım...



Benim yanıma sokulman kolay olmayacaktır!...
Uyarırım seni dost!..
Uzun yıllar kendini yetersiz hissetmiş ben,
Sana kendini kolayca açamayacaktır...
Bütün gücümle tutunacağım maskelerime
Ne kadar sokulursan yakınıma,
O denli şiddetli geri iteceğim seni...
Kim olduğumu merak ediyor musun?


Hiç merak etme...
Ben çevrendeki
Her erkek ve kadınım...
Maske takan her insanım.

İlmihal

Namazı Bozan Şeyler


1) Namazda konuşmak.
2) Bir şey yemek veya içmek.
3) Kendi işiteceği kadar gülmek (yanındakilerin işiteceği kadar gülerse abdesti de bozulur.)
4) Birine selâm vermek veya verilen selâmı almak.
5) Göğsünü kıbleden çevirmek.
6) Dünyaya âit bir şeyden veya bir ağrıdan dolayı ağlamak "ah" demek. (Allah korkusundan dolayı ağlamak namazı bozmaz.)
7) Öksürüğü yok iken öksürmeye çalışmak. (Elde olmayarak normal gelen öksürük namazı bozmaz.)
8) Namazda bir iş yapmaya çalışmak.
9) Bir şeye üflemek.
10) Kur'an'ı, manası bozulacak şekilde yanlış okumak.
11) Ayeti mushaf'a bakarak (yüzünden) okumak.
12) Namazda abdesti bozulmak.
13) Teyemmüm eden kimsenin namazda suyu görmesi, mesh müddetinin namazda bitmesi.
14) Sabah namazını kılarken güneşin doğması.
15) Cemaatle namazda kadınlarla erkeklerin arada bir perde olmadan yan yana bir safta kılması.
16) Namazda örtünmesi gereken yerlerin açılması ve bu açılmanın bir rükûn yapacak kadar süre devam etmesi.
17) Bayılmak, çıldırmak...



Namazın Mekruhları

1) Sıkışık abdestle namaz kılmak
2) Namazda elbise veya bir başka yerle oynamak
3) Namazda bir yere dayanmak
4) Gerinmek veya esnemek
5) Parmakları çıtlatmak
6) Özürsüz bağdaş kurmak
7) İnsan yüzüne karsı kılmak
8) Kiraatta, Kur'an-i Kerimdeki sıraya uyulmaması. Bir sure atlamak
9) Erkeklerin secde ederken kollarını tamamıyla yere döşemeleri
10) Tek ayak üzerinde durmak veya bir ayağı yerden kesmek ve diğerine dayanmak
11) Namazda daha selam vermeden terleri veya yüze dokunmuş olan toprakları silmek
12) Namaz içinde, verilen selamı el veya baş işaretleriyle almak
13) İkinci rekatta birinci rekata göre daha uzun okumak
14) Yanmakta olan ateşe doğru namaz kılmak....


Namazın Şartları

1) Hadesten Taharet: Hades denilen manevî kirin giderilmesi için, abdest almak, gerekli hallerde gusül yapmaktır.
2) Necasetten Taharet: Namaz kılacak kişinin, bedeninde, üzerindeki elbisede ve namaz kılacağı yerde pislik varsa bunları temizlemektir.
3) Setr-i Avret: Namaz kılacak kişinin vücudunda örtünmesi gereken yerleri örtmesi demektir.

Erkeklerin: Göbek ile diz kapağı arasını (dizkapağı dahil)
Kadınların: Yüz, el ve ayaklardan başka vücudunun her tarafını örtmeleri gerekir.
4) İstikbal-i kıble: Namazı kıbleye dönerek kılmaktır. Kıble, Mekke şehrindeki kutsal bina olan Kâbe yönüdür. Kâbe, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından yapılmıştır.
5) Vakit: Namazları kendi vakitleri içinde kılmaktır. Vakti gelmeden bir namazı kılmak caiz değildir.
6) Niyet: Hangi namaz kıldığını bilmek ve kalbinde hatırlamaktır. Niyetin dil ile söylenmesi sünnettir.


Namazın Rukünleri

1)Iftitah Tekbiri: Namaza başlarken tekbir almak demektir.
2) Kiyam: Namazda ayakta durmak demektir.
3) Kiraat: Namazda ayakta iken biraz Kur'an okumaktır.
4) Rükû': Namazda eller diz kapağına erişecek kadar eğilmektir.
5) Sücûd: Rükû'dan sonra ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnı yere koymaktır.
6) Ka'de-i Ahîre: Namazın sonunda "Ettehiyyatü" okuyacak kadar oturmak demektir.


Namazın Vacibleri

1)Namaza "Allahu Ekber"sözü ile başlamak.
2) Farz namazların ilk iki rek'atında, nafile namazların her rek'atinda Fatiha suresini okumak.
3) Farz namazlarının ilk iki rek'atında, vitir ve nafile namazların her rek'atinda Fatihadan sonra sûre veya ayet okumak.
4) Fatihayı sureden önce okumak.
5) Secdede alın ile beraber burnu da yere koymak.
6) Üç ve dört rek'atlı namazların ikinci rek'atında oturmak (Buna ka'de-i ûlâ=birinci oturuş
7) Namazlardaki birinci oturuş ile son oturuşlarda ettehiyyatü'yü okumak.
8) Cemaatle kılındığı zaman sabah, cuma, bayram, teravih ve vitir namazlarının her rek'atında, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rek'atında imamın fatiha ve sureyi açıktan, öğle ve ikindi namazlarında ise, gizlice okuması.
9) İmama uyan cemaatin fatiha ve sureyi okumayıp susması.
10) Vitir namazında kunut tekbiri almak ve kunut dualarını okumak.
11) Bayram namazlarında alınan ilâve tekbirler.
12) Ta'dili erkân, yâni ayakta iken dosdoğru, rükûda dümdüz olmak (Kadınlar biraz meyilli dururlar), rükûdan kalkınca iyice doğrulmak, iki secde arasında tam oturmak.
13) Namazın sonunda sağa ve sola selâm vermek.
14) Namazda yanılma olursa sehiv secdesi yapmak.

Yaşamak / Murathan Mungan


Kurşun sesi kadar hızlı geçer yaşamak;

Öyle zordur ki, kurşunu havada, sevgiyi de yürekte tutmak!
Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar tekrar hatırlatmalarıdır.
Onlar, bir kere kaybetmekle kurtulamadıklarımızdır.
Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir.
Hep ama hep hatırlarız. Ne biçim kaybetmektir bu?


Kim gölgesinden kaçabilir ki?
Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır.
Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu.
Durup, durup ardına bakan kadınlar vardır.
Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar.
Her şeyi didikleyip duran, mazisinin gölgesinden, anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan, gözleri ufuk yorgunu kadınlar.


Güçlü, köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer, hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun.
Zaman ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya başlar.
Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor.
Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar,bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor.


Zaman, aşk……her şey!
Ayrılıkları ayrıntılar acıtır. Kadınları mahveden erkekler değil, ayrıntılardır.
Erkekler, erkekliklerinin tadını alabildiğine çıkartırken, kadınlar bu konuda da umutsuzdurlar.
Çünkü kadınlık bekler. Ummak ve beklemek kadınlığa verilmiş iki cezadır.

Aşk / Ahmet Altan


Herkesin içinde sabırlı bir tohum gibi kendi kozasında saklı duran bir aşk yatar, bir gün bir güneş parlar, bir yağmur düşer ve tohumun çatlayıp çiçekler açtığını, ruhumuzun rengarenk bir ağaç gibi rüzgarlarla dans ettigini görürsünüz.


Sonra(…)

O rüzgarlarla dans eden çiçekler, bazen manasız kaprislerle, yanlış anlamalarla, hoyrat fırtınalarla örselenip, yeniden insan ruhuna dökülür ve bu kez acının tohumları olur aşkın çiçekleri. Zakkum yeşili çiçekler halinde büyüyüp, içinizi yakıp kavurur.

Aşka lanet eder, unutmaya çalışır, acıyı öldürebilmek için aşkıda öldürmeye uğraşırsınız. Ve “unuttukça bir şeyler eksilir” sizden. Acıdan kurtulabilmek için eksilmeye bile razı gelirsiniz(…)

Zamanla, hayatın geniş bir bahçe olduğunu, yalnızca sevincin ya da yalnızca acının çiçeklerini değil, kaçınılmaz olarak hepsini birden içinde barındırdığını, çiçeklerin bir kısmından vazgeçmenin bahçenin bütününden vazgeçmek olduğunu anlar, bahçeyi bütünüyle seversiniz…

-Kırkambar-

Ne? Neden? Nasıl? Niçin?




Akomodasyon Nedir ?

Gözün optik sisteminin çeşitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin sağlanması. Kırılma kusuru olmayan yani emetrop olan gözde sonsuzdan gelen ışınlar retinada odaklaşır. Cisim 6 m'den daha yakına geldiğinde görüntü retinada odaklaşmaz. Odaklaşma işleminin oluşması için kırıcı gücün artması gerekir. Bu işlemin yapılması ve uzaklığa ayarlanmasına uyum (akomodasyon) diyoruz.


Sistolik Nedir?

Tıp kitaplarında sistolik tansiyon değeri denilen ve halk arasında büyük tansiyon diye adlandırılan tanım kanın kalpten kasılma sırasında vücuda gönderilirken kasılmanın bittiği anda ölçülen kan basıncının değeridir.



Diyastolik Nedir?

Tıp kitaplarında diyastolik tansiyon değeri denilen ve halk arasında küçük tansiyon olarak adlandırılan tanım ise kan basıncının kanı kalpten atım sırasında kalbin işini bitirip gevşediği andaki ölçülen kan basıncını ifade eder.



İzometrik Nedir?

Ölçü bakımından eşit olan, ölçüleri eşit olan.





Bunları Biliyor Musunuz?



Hawaii alfabesinde sadece 12 harf bulunmaktadır.
Güneş Dünyadan 330,330 kat daha büyüktür.
Yılda ortalama 10 milyon kez göz kırparız.
Dünyaya gelen ısı ve ışığın bir kısmı yansıyarak geri döner.
Güneş ışıklarının çok az bir kısmı bizim gezegenimize gelir.
Ördeğin vakvaklamasının yankı yaratmadığını ve bunu kimsenin açıklayamadığını
Değerli tasların çoğu birkaç elementten oluşurken sadece pırlanta tamamen karbondan oluşur.
Tavşan, başını çevirmeden aynı zamanda hem arkasını hem önünü görebilen bir hayvandır.
Suudi Arabistan`da hiç ırmak yoktur.



Kırışıklıklar

Bir çok güzellik ürününün içinde salatalık ekstresi olduğunu biliyor muydunuz? Bu pahalı ürünler yerine yüz ve boyunda oluşan kırışıklıklara incecik salatalık dilimi koyup on dakika kadar bekletin ve ılık su ile yıkayın. Şifalı bitkilerin en önemlilerinden biri olan salatalık kürüne gözle görülür bir düzelme oluncaya kadar devam edin.

Lekelere

Elde ve yüzde oluşan lekelere, mutfak robotuyla sıktığınız salatalığın suyunu ve pişmemiş sütü karıştırıp sürdüğünüzde lekelerin zamanla yok olduğunu göreceksiniz.

Varis ve Bal

Varis bulunan bölgelere bal sürer ve bu bal masajına devam ederseniz sonuçtan memnun kalacaksınız.