Gazetelerin birinci sayfalarını okumaktan sıkılalı çok oldu. Mecburiyetten okuyorum doğruyu söylemek gerekirse. Bu ülkenin gündemine cebren ve hileyle sokulan gündem maddeleri son derece can sıkıcı... Buna bir de sırf insanların ilgisini, dikkatini, şehvetini çekiyor diye baş sayfalara kondurulan saçmalıkları ekleyince durum daha da vahim hale geliyor. Neyse ki dünyanın enteresanlıkları henüz tamamen tükenmiş değil. O enteresanlıklar hâlâ küçük küçük yerler bulabiliyor gazetelerde kendilerine. Bu küçük, ama içlerinde müthiş hikayeler barındıran haberleri arayıp bulmayı seviyorum. Dün okuduğum ve uçuk kaçık hikâyeler yazmış bir adam olarak gerçekten inanılmaz bulduğum şu küçük habere bir bakın hele:
“Hırvatistan'da bir kadın, ölümünden tam 42 yıl sonra siyah-beyaz televizyonunun karşısında otururken bulundu.”
Böyle bir hikâye benim aklıma gelmezdi. Muhtemel ki hayatımda gördüğüm en uçuk kaçık romanları ve hikâyeleri yazan adamlardan mesela Kurt Vonnegut'un, mesela Spencer Holst'un ve yine mesela okuduğum bir kitabını da filmleri kadar hayal ötesi bulduğum Tim Burton'ın da aklına gelmezdi böyle bir karakter, böyle bir hikâye... Ama hayat yazıp önümüze koyuyor işte. Hem de sinir bozucu gazetelerin tenha köşelerine...
Dönelim şimdi habere... Kadının adı var, Hedviga Golik... 1924 doğumlu... Mumyalaşmış cesedinin bulunduğu günden tam 42 yıl önce televizyon izlemek üzere koltuğuna oturmuş. Doğal olarak televizyonu siyah beyaz... Haberde televizyonun hâlâ bir şeyler gösterip göstermediğine dair bir bilgi verilmemiş ne yazık ki... Ama şöyle bir detay var; zamanının en ileri teknolojisine sahip fiyakalı bir televizyonmuş.
Hırvat polisi de benim kadar şaşırmış böyle bir olayın nasıl olup da yaşanabildiğine... Yani 42 yıl boyunca nasıl olup da hayatın içinde bir ölü olarak yer işgal edebildiğine... Bu da Hedviga Golik'in hikâyesi işte... Komşuları onu en son 1966 yılında görmüşler ve daha sonra da Zagrep'teki evine taşındığını zannetmişler. İcra memurları kapıyı kırınca bu olağanüstü durum ortaya çıkmış. Neyin icrası bu diye düşünülebilir. Muhtemelen 42 yıllık birikmiş elektrik ve su borçlarının icrası...
Gerçekten olağanüstü bir hikaye... Hırvatistan'da hayat nasıldır bilmiyorum. Ama Hedviga Golik bizim ülkemizde yaşıyor olsaydı, TV karşısında ölü geçirdiği o 42 yılın ne kadarını yine TV karşısında geçirirdi diye düşünmeden edemedim. Malûm, geçen yıl ABD'yi sollayarak TV karşısında en fazla vakit geçiren toplum olma başarısını (!) gösterdik. Kimilerine göre kitap okuma sıralamasında ise dünya sonuncusuyuz. Demek Hedviga Golik bizim aramızda yaşasaydı, daha uzun süre fark edilmeyebilir, mesela bu akşam “Var Mısın, Yok Musun?”u izliyor olabilirdi. Bir ölü olarak... Teklif ne olursa olsun, onun cevabı hep aynı olurdu tabii: Yokum!
Peki bizler hayatta mıyız?
Var mıyız, yok muyuz?
TV karşısında saatlerce oturup kaldığımız kesin de, ölü müyüz, sağ mıyız? Ölçümüz nefes alıp vermekse, elbet sağız, buradayız. Peki ya ölü olmak, Hedviga Golik gibi boş gözlerle televizyona dalıp gitmekse!..
Hâlâ hayatta mıyız?
Gökhan Özcan / YeniŞafak
2 yorum:
galiba bizde bu yarşmada yokuz?yoksa ölümüyüz artık bende bunu ayırt edemiyorum hepimiz tv nin esiri olmuş bir halde yaşamaya çalışıyoruz a galiba yaşamıyoruz??
Yokum yerine, varım demeyi seçmek neden bu kadar zor geliyor...
Yorum Gönder