03 Şubat, 2010

Hamd Edenin Sûreti Başka Olur! / Zeki Bulduk

Bir Yüzden Gözüme Düşen Damlalar

Yüzünde oyun izi olmayan adamları severim. Kendini günübirlik yalanlara teslim etmeyecek kadar mutmain yüzlerin de olduğunu öğrendim zamanla. Hele ki maskeleriyle ve buğulu sözleriyle insanları etrafına toplayan nice bezirganın olduğu bir dünyada; yüzüne bakınca utandığım insanları sevdim.
Ne, şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır; ne de bir şeyhe bağlanmak bir kula kul olmaktır diyeceğim. Derdim tarikatlar, tasavvufun asıl mı çerçeve mi olduğu da değil. Ruh güzelliği ya da insan-ı kamil olma yolundaki rehberlerden de dem vurmayacağım.
Sadece, bir yüz gördüm ve “bu yüz katışıksız bir müslüman yüzüdür” dedim. “O yüze bakan insanlar Allah’tan gayrısını düşünemezler” diye düşündüm. Lakin o yüze bakınca akıllarına Beykozdaki villalar, şeyh efendi amma da çok severmiş nike ayakkabıları diye haset edenleri ayrı tutuyorum tabii.


Dayan kalbim dayan!


Bu ülkede 28 Şubat sürecinde ve sonrasında belki de en çok medyatik ve şiddet içeren saldırılara maruz kalan bir cemaatin büyüğünden bahsetmeye çalışıyorum. Aslında, haddim değil Mahmut Efendi hakkında bir biyografi çalışması yapmak. Zira bu konuda yetkin değilim. Ancak, sureti insana ferahlık veren çok az insan arasında olmasa, Allah yaptıklarından razı olsun, der ve elimi çekerdim klavyenin üzerinden. Bir mümin yüzü gördüğümde “dayan kalbim dayan!” derim. Zira, bilirim ki müminlerin sureti Rablerinden tecelliler taşır.
“Eğer benim bir sünneti dahi yapmadığıma şahit olursanız bana tâbi olmayın…” diyebilecek kadar gittiği yoldan emin, yorgun ama zihni hala dinç, gülümsemesi bir dua gibi yüzüne oturmuş, hareketlerinde dokunduğu nesneyi, bastığı toprağı incitmek istemeyen bir naiflik var. Bakışları öyle insanın içini okurmuş gibi değil; gördüğü ayıbı örtmeyi bir erdem bilen insanın hoşgören bakışında. Hani, “öyle bir baktı ki yüreğimi okudu, “der, Çağrı filminde bir putatapan, Efendimiz için. Evet, Efendimiz, küfrü aleni yapana ezici ve delici bir nazarla bakarmış. Lakin, Efendimizi rehber alan nice Allah dostu gibi müşfik olmanın da sünnet olduğunu daima gözlerinde bir bilinç ışığı olarak hazır tutan güzel insanlardan Mahmut Efendi.


Dua ferahlığı!


Bir fotoğraf karesinde, yanında, hazzetmeyeceğiniz bir adam dahi olsa, o adam güzelleşmekte, Allah dostunun yüzündeki tebessüm ve dua ferahlığı hazzetmediğiniz insanın suretini güzelleştirmekte… Bugüne kadar yüzüne baktığımda, “işte bu adam müslümandır!” dediğim üç güzel yüzlü insandan biridir Mahmut Ustaosmanoğlu. Zira, her bakışınızda bir daha bakmak istersiniz. Tekrar tekrar bakışınızda o çocuk masumiyetini, peygamber sevgisine ve sünnete râm olmuş hali hisseder, aklınıza kullardan sakladığınız günahlar gelir; utanırsınız. Hangi cemaatten ya da hangi mezhebten yahut hangi partiden olursanız olun, kalbinizde Efendimize doğru akan bir sevgi ırmağı varsa, mutlaka Allah dostu hoca efendinin yüzüne meftun olursunuz.
Fatih Camii avlusunda, bir ikindi namazı öncesi elini öptüğümüz, bu ülkede hakkında olmadık iftiraların dolandığı belki de yine bu ülkenin en büyük cemaatinin büyüğünü gördüğümde de aynı hisse kapılmıştım. Hatta, herşeyi geride bırakıp “düş peşine!” diyen bir ses uzun süre çınlamıştı kulaklarımda.


Bir kelebek konmuş gibi...


Aşklara dair, Allaha dair, kadına dair çok konuşur insanlar. Bazen, tasavvuf denizinin kenarında yüzme denemeleri yapanlar - ki ben de bu gruba dahilim- ilahi aşk adına mangalda kül bırakmazlar, -güya- Allah dostlarıyla Bostan ve Gülistan’da at koştururlar… Bu at koşturma sırasında ıskaladığımız bir dervişin o mütebessim çehresine bir kelebek gibi konmuş aşk izi ki… bizim idrakimizin görmek istemediği bir serap olur… Ama serap gibi öyle uzakta duranın, yani Allah dostunun hali sinmiştir resimlere. Ben, resimlere bakarak aşık olunan bir devre doğru gidiyorum Mahmut Ustaosmanoğlu’nun, Atasoy Müftüoğlu’nun, Süleyman Hilmi Tunahan’ın, ilh.

Suretlerini her görüşümde.



Ölmeden önce ölmek, demişti büyüklerimiz… sanırım ölmeden ölmek abdest ferahlığında, dua gülümsemesinde, aşk ile şevk ile de olabilliyor ki; ülkemin amiral gazetelerinin saldırdığı bir güzel insana, bir Allah dostunun yüzüne baktığımda ölmeden ölesim geliyor; tüm dünyayı bir kenara itmenin ve rızayı bari için yürümenin damla damla süzüldüğü bir yüz. Sireti suretine vurmuş olan kaç adem var şunun şurasında? Kitaba, insana, kalbe ve dünyaya dokunurken yüzü buruşmadan zikr eden ve ilme her dem hakkını veren bir güzellik var fotoğraflarda.
Dinginlik, duruluk, sadelik, sabır, neşe, dua, hasenat bir yüzde ancak bu kadar sıkı mündemiç olabillirdi. Üç tane üzümü elinize alıp, şükrederek yemek ve ihsanın Allah'tan olduğunu bilmek yazılıdır bazı yüzlerde. O yüzlerden birini gördüğünüzde sizin suretiniz de ferahlar. Yüzü bir harita gibi olan Allah dostuna bakıp, o haritanın ırmak çizgilerinde ağlamak isterdim hamd makamında…
Mahmut Efendi’nin seyahatleri sırasında yanında bir tuğla bulundurduğu, ihtiyaç halinde bu tuğladan teyemmüm yaptığı anlatılır… Bazen o tuğlayı kafamda kırasım gelir, siretim suretime yansıyıp dünya denilen maskeli baloda kendimden, kalbimden, ilimden ve direnmekten vazgeçtiğimde!



dunyabizim.com

Hiç yorum yok: