21 Mayıs, 2011

Cahit Zarifoğlu'nun Eşine Yazdığı Zarif Mektup





Berat’e


Bana soruyorsun şu resimdekiler kim, diye.

Emin ol kim olduklarını çıkaramadım. Görünüşe bakılırsa mutlular. Fakat insanlara tavsiyem şudur ki, nasıl “zenginin parası, parasızın çenesini yorara”, başkalarının mutlu görünümü, insanı kendi mutlu olma imkanını, kabiliyetini görmekten alıkoymamalı. Filmler, resimler birer hayaldir. Başka insanların dış görünümleri de bizi aldatmasın. İnsan kendi mutlu olma imkanını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan “an”dır. Onu ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir. Yoksa deniz kenarında fotoğrafçılar tarafından düzenlenmiş bir mutluluk tablosu sahtedir ve bazı saf kimselerin duygularını istismar etmekten başka bir şey ifade etmez.


Acaba anlatabiliyor muyum?


Cahit

20 Mayıs, 2011

-İnşirah-


BİZ kalbini aç(ıp ferahlat)madık mı,
ve üzerinden yükü kaldırmadık mı,
o belini büken (yükü)?
Şerefini ve itibarını yükseltmedik mi?
Elbette her güçlükle birlikte bir kolaylık vardır:
...Şüphesiz, her güçlükle bir kolaylık!
Öyleyse [sıkıntıdan] kurtulduğun zaman sağlam dur,
ve yalnız Rabbine sevgi ile yönel.

Resim / Salvador Dali

Atsız Süvari



"çek çek kürekleri
koştur atını
neşeli keyifli tasasız
çıkar hayatın tadını(MI!..)"

14 Mayıs, 2011

Şehvar'ın Umre Özel sayısı

Bismillahirrahmanirrahim




Hamd; Kabe’yi dünya gözüyle görmeyi nasip edene, Selam; “Vefatımda beni ziyaret eden, sağlığımda ziyaret etmiş gibidir” diyene.



Editörden:


“Baba nereye gideceksin?”

“Oğlum Allah’ın evini görmeye gideceğim”

“Peki baba orası güzel mi?”

“Evet yavrum, orası dünyanın en güzel yeri, orayı görmek herkese nasip olmaz, çok dua etmek gerekir!”

“Baba ben de gelebilir miyim? Ben de Allah’ı görmek istiyorum!”

“Olur mu yavrum? Sen daha küçüksün!”

Çoçuk çok ısrar eder. Israrlara dayanamaz baba oğlunu da götürmeye karar verir.

Baba, Allah’ın evini(Kabeyi) çoçuk, ise.Allah’ı görme umuduyla yola çıkarlar. Yol boyunca çocuk sevincini izhar eder.

Ve en son varırlar O mübarek topraklara.

Baba: “işte yavrum: Allah’ın evi burası” der.

Çocuk: “Allahüekber” der ve düşer.”



<><><><><><><>



Bana, Allah’ın evinde (Beytullah) ve cennet bahçesinde (Ravza-i Mutahhara) misafir olmayı nasip eden Rabbime sonsuz şükürler olsun. Eniştem, “bizimle Umre’ye gelir misin?” dediğinde aklıma hemen tilki geldi, tilkiye hiç “pişmiş tavuk yer misin” diye sorulur mu? Sorulmaz ama sormuşlar, oda “gülmeğimden söyleyemiyorum” demiş. Bende güldüm.

Enişte, Allah’ın izniyle, bana, belki bir daha bulamayacağım, tadı hep ruhumda ve aklımda kalmasını istediğim, böylesine lezzetli bir nimeti sunduğun için teşekkür ederim. Rabbim inşallah sana (anama ve babama ve bütün kardeşlerime)dünya ve ahiretin bitip tükenmeyen nimetlerinden bol bol versin.

“Dervişin fikri ne ise zikri de odur” denir ya, Mekke ve Medine aklımda…

Bu sayıyı, Umreye gitmeden önce okumadığım için üzüldüğüm, Diyanetin hazırladığı “Hicaz Albümü” kitabından faydalanarak hazırladım. İnşallah istifade edelim.

Buyur Allah’ım buyur! Emrindeyim buyur! Senin hiçbir ortağın yoktur. Emrindeyim buyur! Şüphesiz hamd Sana mahsustur. Nimet de Senin mülk de Senindir. Senin hiçbir ortağın yoktur.

Mekke

Harem: Mekke’nin, sınırları Hz. Peygamber tarafından çizilen çevresine Harem (yasaklanmış, korunmuş, dokunulmaz) adının verilmesinin sebebi, zararlılar dışındaki canlıların öldürülmesi ve bitki örtüsüne zarar verilmesinin haram sayılması, her türlü tecavüzün yasaklanarak buranın güvenli ve dokunulmaz kılınmasıdır.



Mescidi Haram: Kâbe’yi çevreleyen, namaz kılmak, tavaf ve dua etmek için kullanılan geniş bir alandan ibarettir. Buraya “Haremi Şerif” de denir. Zemini renkli mermerle kaplı olan bu alanın dört tarafı duvarlarla çevrilmiş olup, pek çok kapısı ve yedi tane minaresi vardır. Hz. Peygamber yeryüzünde bilinen ilk mescidin Mescidi Haram olduğu şeklindeki Kuran ayetine (Aliimran/96) vurgu yaptıktan sonra (Buhari, Müslim) yeryüzünde ziyaret edilmeye layık üç mescidden birinin Mescidi Haram olduğunu ( diğerleri Mescidi Nebevi ve Mescidi Aksa), bundan dolayı burada yapılan ibadetin diğer mescidlerde yapılandan daha faziletli sayıldığını bildirmiştir.(Buhari, Müslim) Resulullah Mescidi Nebevide kılan namazın Mescidi Haram hariç diğer yerlerde kılınan namazlardan bin kat, Mescidi Haramda kılınan namazın ise Mescidi Nebevide kılınandan yüz kat daha faziletli olduğunu haber vermiştir.(Müsned, Heysemi). Bunları destekleyen bir diğer hadiste de Mescidi Haramda kılınan namazın başka mescidlerde kılınan namazlardan yüz bin defa daha faziletli olduğunu haber verilmiştir. ( İbn Mace, İkame, Heysemi)



Kabe: Mekke’de Mescid-i Harâm’ın ortasında yer alan Kabe insanlar için yeryüzünde kurulan ilk mabettir. Sözlükte “dört köşeli, küp şeklinde nesne” olarak geçer. Kabe’nin merkezinden dört köşesine (rükn) çekilecek hatlar yaklaşık olarak dört ana coğrafi yönü gösterir. Doğu yönünü gösteren köşeye Rüknühecarülesved, güneyi gösteren köşeye Rüknülyemani, batıyı gösteren köşeye Rüknülgarbi, (rüknüşşami) kuzey köşesine de Rüknülıraki denir. Resulu Ekrem Rüknülyemani ile Hacerulesved’i istilam etmiş bazen de elini sürerek öpmüş ve “rüknülyemani ile hacerulesved’e dokunmak günahları siler” buyurmuştur. (Müsned)

Peygamber şöyle buyurmuştur: “Semanın kapılarının açıldığı ve duaların kabul edildiği dört zaman vardır. Bunlar, müminlerin Allah yolunda düşmanla karşılaştıkları, yağmur yağdığı, namaz kılındığı ve Kabe’nin görüldüğü andır.” (Taberani, Beyhaki) Diğer bir hadiste de “Allah bu ev için her gün yüz yirmi adet rahmet indirir. Bunun altmışı tavaf edenler, kırkı namaz kılanlar, yirmisi de ona bakanlar içindir” buyurmuştur (Heysemi)


Kabe’nin kapısı: Kabe’nin kuzeydoğu duvarında Hacerülesved’e 2 m. mesafede ve yerden 1,92 m. yükseklikte Kabe’nin kapısı yer alır. Kabe Hz. İbrahim tarafından inşa edildiğinde kapı yeri boş bırakılmıştı, dolayısıyla ilk kapıyı kimin taktırdığı bilinmemekte ancak Cürhümlüler veya Himyerilerin yaptırdığı rivayet edilmektedir. Kabe’nin kapısı ilk defa Halife 1. Velid tarafından altın levhalarla kaplattırılmıştır.




Makam-ı İbrahim: Mecid-i Haram’ın içinde Kabe’ye yaklaşık 15,40m. uzaklıkta, üzerinde Hz. İbrahim’in ayak izleri olarak kabul edilen 1 cm. arayla iki çukur bulunduğu ve Kabe’nin inşası sırasında Hz. İbrahim’in üzerine çıkıp iskele olarak duvar örmek ve insanları hacca davet etmek için kullandığı taşa Makam-ı İbrahim adı verilir. Hz. Peygamber “rünk (hacerülesved) ve Makamı İbrahim cennet yakutlarından iki yakuttur. Eğer Allah onların aydınlığını (ziyasını) gidermemiş olsaydı doğu ile batı arasını sürekli aydınlatırlardı” buyurmuştur.( Tirmizi,”hac”, 49)

Makamı İbrahim tabiri Kuran-ı Kerim’de iki yerde geçer. Bunlardan birinde Allah’a ibadet amacıyla yapılan ilk mabedin Kabe olduğu bildirildikten sonra orada açık nişaneler (işaretler) ve İbrahim’in Makam-ı bulunduğu belirtilir(Ali İmran 97). Hz. Ömer’in Makam-ı İbrahim’in özellikle namaz kılınacak bir yer olmasını dilemesi üzerine nazil olduğu rivayet edilen (Buhari, salat, 32) diğer ayette ise Makam-ı İbrahim’in namazgah edinilmesi istenir (Bakara, 125). Resulu Ekrem, Veda Haccında Kabe’yi tavaf ettikten sonra Makam-ı İbrahim’in arkasında iki rekat namaz kılmış ve ilk rekatında bu son ayeti okumuştur (Buhari, salat, 30). Ardından da zemzem kuyusuna giderek suyundan içmiştir.



Hacerulesved: Kabe’nin doğu köşesinde yerden 1,5m yükseklikte gümüşten bir muhafaza içinde tavafın başlangıç ve bitiş noktasını belli eden Hacerülesved bulunur. Arapça “siyah taş” anlamına gelir, yumurta biçiminde siyaha yakın koyu kırmızı renktedir. Hz. İbrahim tarafından Kabe’nin inşası esnasında, tavafın başlangıç noktasını belirlemek amacı ile yerleştirilmiştir. Kabe’de yaşanan sel ve yangınlardan ve ayrıca insanların saldırılarına maruz kalan Hacerulesved’de bazı hasarlar, parçalanmalar meydana gelmiş ama büyük bir titizlikle parçalar yapıştırılıp korunmaya çalışılmıştır. 930 yılında Karmati lideri Mekke’de yaptığı katliam ve yağmada Hacerulesved’i yerinden söküp Hecere götürmüştür. Böylece Kabe yaklaşık yirmi yıl boyunca Hacerülesved’den mahrum kalmış, ancak hacılar tavaf sırasında Hacerülesved mevcutmuş gibi bulunduğu yeri istilam ederek tavaflarını yapmışlardır. Tavafa başlama noktasını gösterme şeklindeki pratik faydası yanında, Hacerülesved’in aynı zamanda sembolik bir anlamı da mevcut olup bununla ilgili birçok rivayetler nakledilmektedir.


Bunlar arasında Cenâb-ı Hakk’ın bezm-i elestte bütün insanlardan kendisini Rab olarak tanımaları yönünde aldığı sözü(bk. Araf 7/172) içinde taşıdığı ve buna uyunlar lehinde kıyamet günü şahitlik yapacağı (Ezraki, 1, 324; Süheyli, 2, 273) Hacerülesved’e dokunan kimsenin Rahman’ın eline dokunmuş gibi olduğu ( İbn Mace, “Mesanik”, 32) Hacerülesved’in yeryüzünde Allah’ın sağ eli olduğu ve kullarıyla onun vasıtasıyla musafaha ettiği, Hacerülesved’e dokunanın Allah’la biat etmiş olduğuna dair rivayetler( Heysemi, 3, 242; Müttaki el-Hindi, 12, 215, 217) sayılabilir.

Resulu Ekrem bir defasında dudaklarını Hacerülesved’in üzerine koyarak uzun süre ağlamış, daha sonrada dönüp Hz. Ömer’inde ağladığını görünce şöyle demiştir: “Ey Ömer gözyaşları burada dökülür” ( İbn Mace, “Mesanik”, 27). İbn Abbas, Allah’ın kıyamet günü Hacerülesved’i getireceği ve onun da hak üzere kendisini istilam edenlere şahitlikte bulunacağını rivayet etmektedir. (Tirmizi, hac, 113; İbn Mace, “Mesanik”, 27)
Altınoluk: Kureyşliler 605 yılında Kabe’yi inşa ederken kuzeybatı duvarına tavanda biriken suların Hicre akması için bir oluk (Mizad) koydular. Kıble, Mescid-i Aksa’dan Kabe’ye çevrildiğinde Mescid-i Nebevi’nin kıblesi tam oluğun bulunduğu tarafa isabet etmişti. Bundan dolayı burası Resuli Ekrem’in kıblesi olarak meşhur olmuş ve buradan kıbleye yönelmek adet haline gelmiştir. “Hayırlı insanların içeceğinden için, seçkinlerin namazgâhında namaz kılın” diyen İbn Abbas’a bunların ne olduğu sorulduğunda “Hayırlıların içeceği zemzem, seçkinlerin namazgâhı da oluğun altıdır” diye cevap vermiştir. Hz. Peygamber’in tavaf sırasında oluğun altına geldiğinde, “Allah’ım Senden ölüm anında rahatlık, hesap anında da af dilerim” diye dua ettiği bilinmektedir. (Ezraki) Hac ile ilgili bazı kitaplarda oluğun altında yapılan duaların mutlaka kabul edileceğine dair hadisler nakledilir.




Mültezem: Hacerülesved ile Kabe kapısı arasında kalan 2 metrelik kısma Mültezem (sıkı sıkıya yapışılan yer) adı verilir. Bazı hadislerde Mültezemin duaların kabul edildiği mübarek bir yer olduğu belirtilmiştir. Abdullah b. Amr b. Âs, Hz. Peygamberin Mültezeme gelerek göğsünü, yüzünü ve ellerini açarak oraya yapıştığını ve o şekilde dua ettiğini rivayet etmektedir. (Ebu Davud, Mesanik) Ancak izdihamdan dolayı günümüzde başkalarına eziyet etmeden bunun yapılmasına imkan yoktur. Bu sebeple Mültezemin karşısında durarak dua edilmesi daha uygundur.



Hicr: Kabe’nin kuzeybatı duvarının önünde iki ucu Rüknüşşami ile Rüknülıraki’den 2 metre kadar mesafede olan ve Hatim adı verilen yarım daire şeklinde 1,31 m. yüksekliğinde duvarla çevrili olan ve Kabe’den ayrılmış olmakla birlikte onun bir parçası olan kısma “Hicr” veya “Hicru İsmail” adı verilir. Burası başlangıçta Kabe’ye dahil idi ve 605 yılındaki yeniden inşası esnasında Mekkeliler ellerindeki malzemenin, Hz. İbrahim’in temelleri üzerine yapılacak inşaatın tamamlanmasına yetmeyeceğini anlayınca binanın daha küçük tutulmasına karar verdiler.

Hicr adı verilen yeri göğüs hizasında bir duvarla (Hatim) çevirerek Kabe’nin dışında bıraktılar ve Kabe’den olduğu anlaşılsın diye burayı taşla döşediler. Nitekim Hz. Aişe, Kabe’ye girip namaz kılmak istediğini söylediğinde Hz. Peygamber’in onu elinden tutarak Hicr’e soktuğu, “ Kabe’ye girmek istesen burada namaz kıl, çünkü o Kabe’den bir parçadır” buyurduğu bilenmektedir. (Tirmizi)




Zemzem: Mekke gibi susuz bir mevkide yerleşimin en önemli sebebi Kabe ile birlikte Zemzem kuyusunun varlığıdır. Arap dilinde “bol, bereketli, doyurucu, kaynağı zengin su” gibi anlamlara gelen zemzem, sadece kutsal kabul edilen Harem bölgesinin değil, bizzat Kabe’nin kuyusu ve bütünleyicisi olarak görülmüş, Mekke için bir nevi hayat kaynağı olmuştur. Hz. İbrahim’in ayrılmasından sonra eşi Hacer ıssız Mekke vadisinde su ve erzakının tükenmesi üzerine çaresiz kalmış, küçük oğlu İsmail’in susuzluktan ölmesinden endişe ederek telaşla Safa ve Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmiş, bütün ümitlerini kaybettiği anda mûcizevi bir şekilde oğlunun bulunduğu yerde kaynayan Zemzem suyunu görünce Allah’a şükretmiş ve suyun dağılmaması için etrafını toprakla çevirmiştir. Resuli Ekrem “ Allah İsmail’in annesine rahmet etsin. Eğer suyun önünü kapamasaydı Zemzem akıp gider bir ırmak olurdu” demiştir (Buhari). Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber, ataları Hz. İbrahim ve İsmail tarafından başlatılmış uygulamaları tekrar ıslahla yaşattığı gibi insanlara zemzemden bol bol içmelerini ve ondan memleketlerine götürmelerini tavsiye ederek bizzat kendiside Mekke’den Medine’ye sık sık zemzem getirmiş ve “ Yeryüzünde bulunan suların en hayırlısı zemzem suyudur; içilmesi açlığı giderir, hastalığa şifa olur(Heseymi, Müttaki el- Hindi); “Bizimle münafıklar arasındaki fark onların Zemzemi kana kana içememeleridir” , “Zemzem suyu hangi niyetle içilirse ona çera olur”(İbn Mace, Mesanik) buyurmuştur. Resuli Ekrem’in uygulaması sebebiyle, tavafın ardından kılınan namazdan sonra zemzem içmek müstehap kabul edilmiştir. Peygamber ve ashabın uygulamalarından hareketle kıbleye yönelmek, Allah’ın adı zikretmek, üç defa nefes almak, kana kana içmek, her soluk aldığında Kabe’ye bakmak ve sonunda Allah’a hamd etmek zemzem içmenin adabından sayılmıştır. İçerken çokça dua edilir ve İbn Abbas’dan nakledilen “Allahım! Senden faydalı ilim bol rızık ve her dertten şifa niyaz ediyorum” duası okunur.



Safa Merve: Kuran-ı Kerim’de Safa ve Merve’nin Allah’ın koyduğu sembollerden olduğu belirtilmekte, bu iki tepe arsında Sa’y etmenin Hac ve Umre ibadetinin parçası olduğu vurgulanmaktadır (Bakara / 158). Hz. İbrahim oğlu İsmail ile Kabe’nin yapımını tamamladıktan sonra Hac ile ilgili menâsikin tamamını uygulamalı olarak onlara öğreten Cebrail, Safa ve Merve tepeleri arasında Sa’y etmelerini de gösterdi. Hz. Hacer’in oğlu İsmail’e su bulmak için iki tepe arasında telaşla koşuşturmasının, tâbi tutulduğu bu şiddetli imtihanı Allah’a olan güveni ve inancı uğruna sıkıntılara göğüs germesine bir ödül olarak başarmasının anısını canlandıran bu uygulama, Mekke’de putperestlik inancının yaygınlaşmasıyla terk edilmiş, İslam’ın gelişiyle birlikte tekrar Hac ve Umrenin bir parçası olarak başlatılmıştır.

Medine

Medine: Medine, Mekke ile birlikte iki Harem’den biri olup hicretten sonra Resulullah, “Hz. İbrahim Mekke’yi Harem yaptığı gibi bende Medineyi Harem kıldım” sözleriyle şehri Harem ilan etmiştir.(Buhari, Müslim)


Resuli Ekrem 12 Rebiulevvel(24 eylül 622) Cuma günü Medine’ye girdiğinde kendisini davet edenleri kırmamak için devesi Kasva’nın salıverilmesini ve onun çöktüğü yere en yakın olan evde konaklayacağını söyledi. Resulullah bu sırada. Hz. Nuh’a öğretilen ve bütün müminlere tavsiye edilen, varılması gereken yere en güzel ve en iyi şekilde ulaşmanın dilendiği, “Rabbim beni mübarek bir menzile kondur. Şüphesiz konaklatanların en hayırlısı Sensin” (Mü’minun /29) duasını tekrarlıyordu. Kusvanın Malik b. Neccaroğullarının evlerinin önünde hurma kurutulan düzlükte çökmesi üzerine buraya en yakın evin sahibi Ebu Eyyup el Ensari’ye misafir oldu. Resuli Ekrem Kasva’nın çöktüğü arsayı Sehl ve Süheyl adlarındaki iki yetimden satın alıp (Buhari) engebeli ve çalılık olan zeminini düzelttirdikten sonra Mescidin temellerini attı.


İlk bina, taş temel üzerine tek sıra kerpiçten, bir adam boyu kadar yükseklikteki çevre duvarı ile kuşatılarak üstü açık biçimde 60 x 70 bir alana (1022metrekare) inşa edildi. Kıblesi bizzat Peygamber tarafından Kudüs’e yönelik olarak yapıldı. Hicretten on altı veya on yedi ay sonra kıble Kudüs’ten Kabe’ye çevrildi. Mescidi Nebevi’de birçok kere genişletme işlemi yapılmış ve bugün 650.000 kişinin aynı anda namaz kılabileceği 400.000 metrekarelik geniş bir alana ulaşılmıştır.



Hücre-i Saadet: Hz. Peygamber Mescidi Nebevi’yi inşa ederken kendisi için doğu duvarının güney kısmına bitişik iki hücre yaptırdı. Resuli Ekrem ve ailesine tahsis edilen bu hücrelerin sayısı onun sağlığında dokuza ulaştı. Hicretin 11. yılı sefer ayının sonlarında rahatsızlanan ve son günlerini Hz. Aişe’ye ait odada geçiren Resuli Ekrem vefat etmeden önce “ Lailahe illallah, ruh teslimi ne zor şeymiş” dedi ve Hz. Aişe’nin kolları arasında “Maarefikı’l-ala” (en güzel dosta) sözüyle ruhunu teslim etti.


Hz. Peygamber’in naaşı Hz. Ebu Bekir’in naklettiği bir hadise (Tirmizi) dayanılarak vefat ettiği yere defnedildi. Hz. Aişe’nin odası bundan sonra Hücre-i Saadet olarak anılmaya başlandı.


Hz. Ebu Bekir vefat etmeden önce Hz. Peygamberin yanına defnedilmesini vasiyet etmiş ve bu isteği yerine getirilmişti. Hz. Ömer ise yaralandığı zaman Resuli Ekrem’in yanına defnedilmek için Hz. Aişe’den izin istemiş, o da “Kendime düşündüğüm yeri sana veriyorum” diyerek bu talebi uygun görmüştü. Hz. Peygamber’in minberinin bulunduğu yerle bütünleşerek Mescidi Nebevi’nin en önemli bölümü haline gelen Hücre-i Saadeti ziyaret etmek bütün Müslümanların en büyük özlemidir ve her yıl milyonlarca mümin bu bahtiyarlığa erişmek için yollara düşer.

Bunda şüphesiz Resulullah’ın “ Beni vefatımdan sonra ziyaret eden sağlığımda ziyaret etmiş gibidir” (Heysemi) “Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip olur”(Heysemi) mealindeki hadislerinin de etkisi vardır. Kuranı Kerimde Resuli Ekrem’e salatu selam okumak, onun rehberliğine sıkı sıkıya bağlanarak kendisine saygı gösterilmesi emredilmiştir (Azhad/ 56). Resulullah’da şöyle buyurmaktadır: “Her kim kabrimin başında bana salatu selam getirse ben onu aracısız olarak işitirim. Her kim de benden uzakta bana salatu selam getirse melekler onu bana ulaştırır” (Müsned)



Ravza-ı Mutahhara: Resuli Ekrem Mescidinde namaz kılmayı teşvik etmiş ve eviyle minberi arasındaki bölümün (Ravzayı mutahhara) cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu bildirmiştir (Buhari, Müslim). Ravza-i Mutahhara’dan başka yeryüzünde cennetten olduğu bildirilen başka bir yer yoktur. Resul-i Ekrem bir diğer hadiste de minberinin ayaklarının dayandığı yerin cennetten olduğunu bildirmiştir( Müsned, Nesai, Mesacid).



Minber: Mescidde önceleri bir hurma kütüğüne yaslanarak cemaate hitap eden Resuli Ekrem için hicretin 7.(628) veya 8. yılında ılgın ağacından iki basamak ve bir oturma yerinden ibaret bir minber yapılmıştır.


Mihrap: Mescidi Nebevi ilk yapıldığı zaman mihrabı yoktu, ancak Hz. Peygamber’in namaz kıldırdığı yer belirgindi. Ömer b. Abdülaziz Medine valiliği sırasında Mescidi Nebevi’yi imar ederken Resuli Ekrem’in namazda durduğu yere niş tarzında bir mihrap ilave ettirmiş, burası Resulullah’ın minrabı olarak meşhur olmuştur. Hz. Peygamber’in gece namazı kıldığı yerde bulunan, Sultan Kayıtbay ve Sultan Abdulmecid devrinde yenilenen, üzerinde altın süslemeler ve teheccüd ayetlerinin yazılı olduğu diğer mihrap “Mihrâbü’t-teheccüd” adıyla bilinmektedir.
Cennetül Baki: Medine’nin Baki veya Baki’u’l-garkad adı verilen mezarlığı şehrin güneydoğusunda Mescidi Nebevi’nin yakınında yer almaktadır. Bu mezarlığa muhacirlerden ilk defnedilen Osman b.Maz’un, ensardan ise Es’ad b.Zürâre’dir. Hz. Peygamberin oğlu İbrahim’den sonra kızları Rükiye ve Zeyneb, Hz. Fatıma ile oğlu Hz. Hasan buraya defnedildiler. Kerbelada şehid edildikten sonra Şam’a götürülen Hz. Hüseyin’in mübarek başı, Yezid b. Muaviye tarafından Medine’ye gönderilince annesinin yanına defnedildi. Hz. Peygamberin amcası Abbas ile halası Safiye ve bazı torunları da burada yatmaktadır. Baki’a defnedilenler arasında Resuli Ekrem’in “Benim ikinci annem” dediği Hz. Ali’nin annesi Fatıma bint Esed ile müminlerin annelerinden Hz. Aişe , Hafsa, Ümmü Seleme, Zeyneb bint Huzeyme, Zeyneb bint Cahş, Safiye, Rayhâne ve Mariya bulunmaktadır. Cennetul Baki’a Ehli beytin ileri gelenlerinin yanında birçok sahabi ve tabiin neslinden pek çok kimse defnedilmiştir. Hz. Osman, Abdurrahman b. Avf. Sa’d b. Ebu Vakkas, Abdullah b. Mes’ud, Suheyb er Rumi, Ebu Hureyre bunlardandır. Resulullah zaman zaman Cennetul Baki’ye giderek orada medfun bulunanlara dua ederdi. Mezarlar sadece baş ve ayak uçlarına konulan küçük taşlarla belirlenmiştir.




Uhud: Mescidi Nebevi’ye uzaklığı 5 kilometredir. Hz. Peygamber çeşitli vesilelerle Uhud’dan söz etmiş, bir defasında da, “ Uhud bizi sever, bizde Uhud’u severiz” (Buhari, Müslim) buyurmuştur. Resulullah cahiliye çağının kin ve nefret duygularıyla dopdolu ve Bedir’in intikamını almak için galeyan halinde bulunan Kureyş ile Medine dışında savaşmak istemiyordu. Ancak Bedir Gazvesine katılmamış bazı gençler ile ashaptan bazılarının ısrarı üzerine Uhud’a gitmeye kara verdi. 700 sahabi ile Uhud dağının eteklerine gelen Resuli Ekrem arka tarafı emniyete almak için stratejik önem taşıyan Ayneyn tepesine elli okçu yerleştirdi ve onlara savaşın seyri ne olursa olsun kendisinden talimat gelmedikçe yerlerinden ayrılmamalarını emretti. Müslümanlar başlangıçta üstünlük sağladılarsa da Ayneyn tepesindeki okçuların talimata uymayarak burayı terk etmeleri üzerine müşrikler arkadan saldırıp savaşın seyrini değiştirdiler. Resuli Ekrem’in öldürüldüğüne dair bir haberin yayılması üzerine çatışmalar yavaşladı. Müslümanlar Uhud dağının eteklerine çekilirken müşrikler Ebu Sufya’nın etrafında toplandılar, böylece iki ordu bir birinden ayrıldı ve savaş sona erdi (3/625).


Çok çetin geçen bu savaşta Allah’ın Resulu’nun dişi kırıldı, dudağı ve yanağı yaralandı. Ayrıca aralarında Hz. Hamza’nın da bulunduğu yetmiş sahabi şehid oldu.

Uduh şehitlerinin tamamına yakını ensardandı. Bazı Müslümanların şehidlerini Medine’ye götürüp defnetmek istemelerine izin vermeyen Hz. Peygamber, hepsini Uhud’da toprağa verip namazlarını kıldı. Uhud şehidleri anıldığı zaman, “ Allah’a yemin ederim ki, ashadımla birlikte şehid olup Uhud dağının eteğinde gecelemeyi ne kadar isterdim!”(Beyhani) buyuran Resuli Ekrem bu şehidliği ziyaret eder ve yüksek sesle “Sabrettiğiniz için size selam olsun. Ahiret saadeti ne güzeldir!” (Rad 13/24) mealindeki ayeti okurdu(Beyhaki). Uhud şehidliğini ziyaret etmeyi teşvik eden Resulullah bir defasında şöyle buyurmuştur “Allahım! Kulun ve Resulun onların şehid olduklarına şahitlik eder; onlarda kıyamet gününe kadar kim kendilerini ziyaret eder veya selam verirse kendisine mukabelede bulunurlar (Beyhaki).
Hz. Fatıma fırsat buldukça bazen haftada iki defa olmak üzere sık sık buraya gider ve Hz. Hamza’nın kabrini düzeltir, dua ederdi. Resulullah’ın hanımı Ümmü Seleme her ay buraya giderek şehidleri selamlardı. Sa’d b. Ebu Vakkas Medine’den ayrılırken mutlaka Uhud şehidliğini ziyaret eder, kendilerine üç defa selam verir ve daha sonra yanındakilere dönerek, “Siz, selamınıza karşılık verecek bir topluluğa selam vermez misiniz ki onlar kıyamete kadar selam verene mukabele edecekler” derdi.


Bugün hiçbir türbe ve mezar yapısının bulunmadığı Uhud şehidliği, etrafı duvarla çevrili boş bir alan olarak ziyaret edilmektedir.



Hendek: Müslümanlarla Mekkeli müşrikler ve müttefikleri arasında Medine önlerinde hicretin 5. yılı şevval ayında(mart624) yapılan savaşa, şehrin müdafası çevresine kazılan hendeklerle sağlandığı için Hendek Gazvesi denilmiştir. Müslümanlar 3000, müşrikler ise müttefiklerle birlikte 10-12.000 kişi civarındaydı. Yirmi gün kadar devam eden muhasara esnasında bazı çatışmalar olmuşsa da daha önce böyle bir uygulamayla karşılaşmayan ve çok şaşıran müşrikler ve müttefikleri hendekleri aşmaya muvaffak olamayıp bir sonuç alamadılar; erzakları tükenen, soğuk ve şiddetli bir fırtınanın ardından çadırları sökülüp moralleri bozulan Kureyşliler kuşatmayı kaldırıp Mekke’ye dönmek zorunda kaldılar. Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber ve Müslümanları ortadan kaldırmak için son çabalarının akamete uğrayarak boşa çıktığı Hendek Gazvesi İslam tarihinde bir dönüm noktasıdır; bundan sonra Medine’ye karşı saldırıları sona eren Kureyşliler savunma pozisyonuna geçmek zorunda kalmışlardır.



Bedir: Medine’nin 160km. kadar güneybatısında, Kızıldeniz sahiline 30km. uzaklıkta Medine Mekke yolunun Suriye kervan yoluyla birleştiği yerde bulunan küçük bir kasabadır. Bugün hurma bahçeleri yanında çeşitli sebze ve meyvenin de bol olarak üretildiği yerleşim birimlerinden biri olan Bedir asıl şöhretini Mekkeli müşriklerle Hz. Peygamber arasında meydana gelen ilk savaştan sonra kazandı.


Ebu Cehil kumandasında 1000 kişilik bir kuvvetle Bedir’e yürüdüler. İki taraf arasında cereyan eden savaşta(2/624) Ebu Cehil dahil yetmiş müşrik öldürüldü, yetmiş kişi esir alındı, Müslümanlar da on dört şehid verdiler. Resuli Ekrem’in askeri dehası, strateji ve taktik kabiliyetini gösteren Bedir Gazvesi, bu ilk İslam toplumunun büyük bir güven ve başta Medine olmak üzere bütün Arap yarımadasında itibar kazanmasını sağlaması bakımından önem taşır. Bu savaşa katılan Ehl-i Bedir günahlarının Allah tarafından bağışlandığı müjdesine nail olmuş (Buhari, Müslim) adlarının ezberlenerek okunması özellikle Türkler arasında adet haline gelmiştir.

Hz. Peygamber Bedir’de şehid olanların namazlarını kıldırarak onları defnettirdi. Savaş meydanının batısına düşen şehidlik etrafı çevrilerek koruma altına alınmıştır. Bedir kabristanının girişinde yeni yapılan abidede Bedir şehidlerinin adlarının yazılı olduğu bir kitabe mevcuttur. Kuran-ı Kerim’de elde edilen zaferin Allah’ın yardımıyla gerçekleştiği ve Müslüman ordusunun meleklerle desteklendiği açıkça ifade edilmektedir( Aliimran 3/123-127; Enfal 8/7-12) Bedir savaşının geçtiği yerde Müslümanlara yardım için gelen meleklerin hareket ettikleri bir kum tepesi bulunmaktadır. Mescid-i Ariş’e kuzey yönünde 3km. mesâfede bulunan bu tepeye “Cebelimelâike” (melekler dağı) adı verilir.

-Kırkambar-

Soru 1. Haccın edasının şartları nelerdir?

Cevap. a) Vücutça sağlıklı olmak, b) Hacca gitmesine bir engel bulunmamak, c) Yol güvenliği olmak, d) Kadının yanında kocası veya evlenmesi caiz olmayan bir akrabası olmak.

Soru 2. Hac kimlere farzdır?
Cevap. a) Akıllı olan, b) Erginlik çağına giren, c) Müslüman olan, d) Hür olan, e) Hacca gidip gelinceye kadar kendisinin ve ailesinin geçinebileceği maddi güce sahip olan.

Soru 3. Haccın farzları nelerdir?
Cevap. a) İhrama girmek, b) Arafat'ta Vakfe durmak, c) Kàbe'yi tavaf etmek.

Soru 4. Kaç çeşit Hac vardır?
Cevap. a) Haccı İfrad , b) Haccı Temettü , c) Haccı Kıran

Soru 5. Haccı İfrad ne demektir?
Cevap. Umresiz yapılan Hac demektir. Hacı adayı ihrama girerken sadece Hacca niyet eder ve Hac vazifelerini yerine getirir. İfrad Haccı yapanlara kurban vacip değildir.

Soru 6. Haccı Temettü ne demektir?
Cevap. Umre ve Haccı ayrı ayrı ihrama girerek yapmaktır Hacı adayı önce umre için ihrama girer, umre vazifesinden sonra, ihramdan çıkar. Günü gelince yeniden ihrama girer Hac vazifesini tamamlar. Kurban kesmek vaciptir.

Soru 7. Haccı Kıran ne demektir?
Cevap. Umre ve Haccı bir ihramda yapmaktır. Hacı adayı İhrama girerken hem umreye hem de Hacca niyet eder. Önce umreyi sonra Haccı yapar. Kurban kesmek vacip.

Soru 8. İhram nedir?
Cevap. Hac ve Umre yapacak olan kimsenin diğer zamanlarda helal olan bazı fiil ve davranışları belli bir süre kendisine haram kılmasıdır. İhram;erkekler için iki parça beyaz havludur. Kadınlar için kendi elbiseleridir,uzunca bir entari şeklinde olursa daha efdaldir.

Soru 9. Umre nedir?
Cevap. Belirli bir zamana bağlı olmadan usulüne göre ihrama girdikten sonra tavaf etmek, sa'y yapmak ve ihramdan sonra tıraş olmaktan ibarettir. Umre sünnettir belli bir zamanı yoktur. Arefe ve onu izleyen kurban bayramı günlerinde umre yapılmaz.

Soru 10. Vakfe nedir?
Cevap. Hacda Arafat ve Müzdelife denilen yerlerde belirli zamanlarda bir süre kalmaktır. Arafat vakfesi farz, müzdelife vakfesi vaciptir.

Soru 11. Tavaf nedir?
Cevap. Kabe'nin etrafını usulüne göre yedi defa dönmektir.

Soru: 12. Sa'y nedir?
Cevap. Kabe'nin yakınında bulunan Safa ile Merve tepeleri arasında gidip gelmektir. Bu gelişler, Safa'dan Merve’ye dört Merve'den Safa'ya üç olmak üzere yedi defadır.

Soru 13. Telbiye nedir?
Cevap. İhramlı olarak ve yüksek sesle: "Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, lebbeyke la şerike leke lebbeyk, inne'l-hamde ve'nnimete leke ve'lmülk, la şerike lek"

10 Mayıs, 2011

Dikkat Şiir!


"Ebru teknesine düşer at kılından bir damla
Hangi masalı anlatır sivri diliyle toprağa
Saçılan ebemkuşağıdır dolanır bir asi kızın parmağına"


ahiretzad

resim / salvador dali

09 Mayıs, 2011

İyi Günler İlerde!




















"...anneanne, müzmin
başağrılarım artıyor
işte yaşamak bu deyip dostlar
müttefiklere gülümsediğinde


anneanne, ah anneanne
çıkış yok ve bu tereke
rahmetli dedemin yüreğinden
daha eski bir mesele
yüreğimiz bölüştürülemez
iyi günler ilerde..."

Şiir: Hüseyin Atlansoy

06 Mayıs, 2011

Boğaziçinde Erguvanlar

Boğaziçinde "erguvan seyri" vakti başlamıştır.















kısa bir süre için buradadırlar, görmek isteyenlerin acele etmesi önemle rica olunmaz! çünkü; bu sene göremeyenler, seneye inşallah yine bu vakitlerde erguvanları görebilirler. yine göremezseniz hiçbir şey kaybetmiş olmazsınız!...

not: bizler de kısa bir süre için dünyadayız. yapmamız gerekenlerin yapılması önemle rica (ayette de emir) olunur. çünkü; yaşanılan ömrün tekrar yaşanılması söz konusu değildir!..

yaşayamadıysanız çok şey kaybetmiş olursunuz!..