14 Mayıs, 2011

Altınoluk: Kureyşliler 605 yılında Kabe’yi inşa ederken kuzeybatı duvarına tavanda biriken suların Hicre akması için bir oluk (Mizad) koydular. Kıble, Mescid-i Aksa’dan Kabe’ye çevrildiğinde Mescid-i Nebevi’nin kıblesi tam oluğun bulunduğu tarafa isabet etmişti. Bundan dolayı burası Resuli Ekrem’in kıblesi olarak meşhur olmuş ve buradan kıbleye yönelmek adet haline gelmiştir. “Hayırlı insanların içeceğinden için, seçkinlerin namazgâhında namaz kılın” diyen İbn Abbas’a bunların ne olduğu sorulduğunda “Hayırlıların içeceği zemzem, seçkinlerin namazgâhı da oluğun altıdır” diye cevap vermiştir. Hz. Peygamber’in tavaf sırasında oluğun altına geldiğinde, “Allah’ım Senden ölüm anında rahatlık, hesap anında da af dilerim” diye dua ettiği bilinmektedir. (Ezraki) Hac ile ilgili bazı kitaplarda oluğun altında yapılan duaların mutlaka kabul edileceğine dair hadisler nakledilir.




Mültezem: Hacerülesved ile Kabe kapısı arasında kalan 2 metrelik kısma Mültezem (sıkı sıkıya yapışılan yer) adı verilir. Bazı hadislerde Mültezemin duaların kabul edildiği mübarek bir yer olduğu belirtilmiştir. Abdullah b. Amr b. Âs, Hz. Peygamberin Mültezeme gelerek göğsünü, yüzünü ve ellerini açarak oraya yapıştığını ve o şekilde dua ettiğini rivayet etmektedir. (Ebu Davud, Mesanik) Ancak izdihamdan dolayı günümüzde başkalarına eziyet etmeden bunun yapılmasına imkan yoktur. Bu sebeple Mültezemin karşısında durarak dua edilmesi daha uygundur.



Hicr: Kabe’nin kuzeybatı duvarının önünde iki ucu Rüknüşşami ile Rüknülıraki’den 2 metre kadar mesafede olan ve Hatim adı verilen yarım daire şeklinde 1,31 m. yüksekliğinde duvarla çevrili olan ve Kabe’den ayrılmış olmakla birlikte onun bir parçası olan kısma “Hicr” veya “Hicru İsmail” adı verilir. Burası başlangıçta Kabe’ye dahil idi ve 605 yılındaki yeniden inşası esnasında Mekkeliler ellerindeki malzemenin, Hz. İbrahim’in temelleri üzerine yapılacak inşaatın tamamlanmasına yetmeyeceğini anlayınca binanın daha küçük tutulmasına karar verdiler.

Hicr adı verilen yeri göğüs hizasında bir duvarla (Hatim) çevirerek Kabe’nin dışında bıraktılar ve Kabe’den olduğu anlaşılsın diye burayı taşla döşediler. Nitekim Hz. Aişe, Kabe’ye girip namaz kılmak istediğini söylediğinde Hz. Peygamber’in onu elinden tutarak Hicr’e soktuğu, “ Kabe’ye girmek istesen burada namaz kıl, çünkü o Kabe’den bir parçadır” buyurduğu bilenmektedir. (Tirmizi)




Zemzem: Mekke gibi susuz bir mevkide yerleşimin en önemli sebebi Kabe ile birlikte Zemzem kuyusunun varlığıdır. Arap dilinde “bol, bereketli, doyurucu, kaynağı zengin su” gibi anlamlara gelen zemzem, sadece kutsal kabul edilen Harem bölgesinin değil, bizzat Kabe’nin kuyusu ve bütünleyicisi olarak görülmüş, Mekke için bir nevi hayat kaynağı olmuştur. Hz. İbrahim’in ayrılmasından sonra eşi Hacer ıssız Mekke vadisinde su ve erzakının tükenmesi üzerine çaresiz kalmış, küçük oğlu İsmail’in susuzluktan ölmesinden endişe ederek telaşla Safa ve Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmiş, bütün ümitlerini kaybettiği anda mûcizevi bir şekilde oğlunun bulunduğu yerde kaynayan Zemzem suyunu görünce Allah’a şükretmiş ve suyun dağılmaması için etrafını toprakla çevirmiştir. Resuli Ekrem “ Allah İsmail’in annesine rahmet etsin. Eğer suyun önünü kapamasaydı Zemzem akıp gider bir ırmak olurdu” demiştir (Buhari). Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber, ataları Hz. İbrahim ve İsmail tarafından başlatılmış uygulamaları tekrar ıslahla yaşattığı gibi insanlara zemzemden bol bol içmelerini ve ondan memleketlerine götürmelerini tavsiye ederek bizzat kendiside Mekke’den Medine’ye sık sık zemzem getirmiş ve “ Yeryüzünde bulunan suların en hayırlısı zemzem suyudur; içilmesi açlığı giderir, hastalığa şifa olur(Heseymi, Müttaki el- Hindi); “Bizimle münafıklar arasındaki fark onların Zemzemi kana kana içememeleridir” , “Zemzem suyu hangi niyetle içilirse ona çera olur”(İbn Mace, Mesanik) buyurmuştur. Resuli Ekrem’in uygulaması sebebiyle, tavafın ardından kılınan namazdan sonra zemzem içmek müstehap kabul edilmiştir. Peygamber ve ashabın uygulamalarından hareketle kıbleye yönelmek, Allah’ın adı zikretmek, üç defa nefes almak, kana kana içmek, her soluk aldığında Kabe’ye bakmak ve sonunda Allah’a hamd etmek zemzem içmenin adabından sayılmıştır. İçerken çokça dua edilir ve İbn Abbas’dan nakledilen “Allahım! Senden faydalı ilim bol rızık ve her dertten şifa niyaz ediyorum” duası okunur.



Safa Merve: Kuran-ı Kerim’de Safa ve Merve’nin Allah’ın koyduğu sembollerden olduğu belirtilmekte, bu iki tepe arsında Sa’y etmenin Hac ve Umre ibadetinin parçası olduğu vurgulanmaktadır (Bakara / 158). Hz. İbrahim oğlu İsmail ile Kabe’nin yapımını tamamladıktan sonra Hac ile ilgili menâsikin tamamını uygulamalı olarak onlara öğreten Cebrail, Safa ve Merve tepeleri arasında Sa’y etmelerini de gösterdi. Hz. Hacer’in oğlu İsmail’e su bulmak için iki tepe arasında telaşla koşuşturmasının, tâbi tutulduğu bu şiddetli imtihanı Allah’a olan güveni ve inancı uğruna sıkıntılara göğüs germesine bir ödül olarak başarmasının anısını canlandıran bu uygulama, Mekke’de putperestlik inancının yaygınlaşmasıyla terk edilmiş, İslam’ın gelişiyle birlikte tekrar Hac ve Umrenin bir parçası olarak başlatılmıştır.

Hiç yorum yok: