Vermek, vermek, vermek... İslam'ın temel şiarı verme üzerine bina edilmiştir, desek yeridir.
İslam'da sevgi bir verme yönelişinden ibarettir.
İbadetlerin tümü verme eylemine istinat eder.
Namaz bir verme eylemidir: gönlün Allah'a verilmesi, rapt edilmesi... Nefsin Allah'a sunulması...
Oruç, bedenin kendinde borcunun Allah'a sunulması ya da adanması...
Zekât, malın kendinde borcunun başkalarıyla paylaşılması ya da onlara ödenmesi...
Hac, Allah'ın mekânına yönelmek üzere arızî mekânın terk edilmesi...
Bütün bu verme, terk etme sürecinin temel saikı Allah'ın rızasını kazanmaya matuf bir eylemin gerçekleştirilmesine yöneliktir...
Allah'ın rızası ise muhtevası som hasbîlik olan bir eylemdir...
Sevginin de son tahlilde vermeye dönük bir eylem olduğu düşünülürse, veren elin alan elden üstün olduğunu beyan eden Allah Resulünün bu beyanıyla sevgi önerisinde bulunduğunu çıkartabiliriz.
Böyle olmasına rağmen insan acaba vermekten niçin korkar?
Bunun nedeni, verdiğini düşündüğü şey her ne ise, mal, mülk, sevgi, bilgi, tecrübe –her ne ise- onun geri dönüşsüz olarak elinden çıktığı, çıkmış olduğu kaygısı olmalı...
Verdiği takdirde fakirleşeceğinden kaygılanması...
Oysa tedavüle sürülen her birim değer toplum kanalından bireye çoğalarak dönecektir... O değerin her bağımsız birey tarafından kullanılması onun katlanarak geriye dönüşünün yolunu açmaktadır. Birey, bir başına bu zenginliği fark etmeyebilir. Ancak o fark etmese de, durum, derya içindeki balığın halinden farklı değildir.
Kutsi Hadis sanırım tam da bu durumda olanlara sesleniyor: "Ey insanoğlu! Fakirlik korkusu ile takvayı nasıl umarsın?" (40 Kudsi Hadis, A. Fikri Yavuz, 3. bas. İst. 1976, s.59).
Takvanın bir anlamı Allah korkusu ise, diğer anlamı da istenenden daha fazlasını eda etmektir. Fakirlik korkusu ise, sahip olduğu maddî veya manevî değerin dönüşsüz olarak elinden çıkma endişesidir. O değer elden çıkacak ve bir daha geri dönmeyecek...
Kutsi Hadis'te sözü edilen insan böylesi bir açmazın içinde duruyor: hem vermekten sakınıyor, hem takva umuyor; fakat bir yandan da zenginliğinin yitirilmemesini bekliyor... Yani kendisi orada öööyle bekleyecek, takva kuşu da mucizevî bir devinimle onun başına konacak. İnsanın, böyle birine alan da kaçan mı diyesi geliyor...
Nekeslik daraltır...
Bonkörlük çoğaltır...
Bu kadar basit...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder