Tasavvuf ve tarikat İslam'ı Kur'ana, Sünnete ve Şeriata göre aslına uygun şekilde dosdoğru yaşamak demektir.
Allah'ı zikr etmek demektir ki, bu farzdır. Başta beş vakit namaz olmak üzere ibadetleri dosdoğru bir şekilde eda etmektir. Bu da farzdır. Resulullah Efendimizi (Salat ve selam olsun ona) kendisine en büyük örnek ve model olarak kabul edip onun izinden gitmek, Sünnetine yapışmak, onun gibi güzel ahlaklı olmak için var gücüyle çalışmak demektir ki, bu da farzdır. Evet tasavvuf öncelikle farzları, onlardan sonra müekked sünnetleri, nafileleri, dinimizin güzel gördüğü iyi işleri yapmaktır.
Tasavvuf haramlardan kaçınmaktır. Gerçek sûfiler yalan söylemez, verdiği sözden dönmez, emanete hıyanet etmez. Onlar gıybet etmez, nemime yapmaz, diğer lisan afetlerinden uzak durur. Gıybet eden, insanlara diliyle zarar veren kişiler, zahiren sûfi gibi görünseler de onlar sahte ve yalancı sûfilerdir ve kesinlikle tasavvufu ve tarikati temsil etmezler.
Anadoluya İslam ve Tevhid tasavvufla girmiştir. Osmanlı devlet-i islamiyesi bir Şeriat-Tarikat devletiydi. Bu ülkede tasavvufu ve tarikati yıkmaya çalışanlar, bilerek veya bilmeyerek İslam'ı yıkmaya çalışıyor.
Tasavvuf ve tarikat düşmanları kimlerdir? Osmanlı devletine ve İslam hilafetine isyan etmiş Vehhabîler. Ehl-i Sünnete karşı olan Râfızîler. Gercek İslamı kaldırıp yeni bir din türetmek isteyen Reformcular, Yenilikçiler, Değişimciler. Mason Afganî'nin ve Abduh'un taraftarları. Kemalistler. Mezhepsizler ve Telfik-i Mezahib taraftarları.
Dikkat buyurursanız Türkiye'deki tasavvuf düşmanlarının en fazla İmamı Âzam Ebû Hanife hazretlerine saldırdıklarını görürsünüz. Çünkü ülkemiz Müslümanlarının mezhep imamı o muhterem zattır. O, hem itikatta ilk imamızdır. Hem Şeriat ve fıkıhta. Hem de tasavvuf boyutunda. O ibadette, zühd ve takvada, yüksek ahlakta, fazilette, İslam'ı yaşamakta bütün Müslümanlara örnek olmuştur. Kendisi Ehl-i Beyt imamlarından Câfer-i Sâdık hazretlerine intisablı idi.
Bütün Ehl-i Sünnet kardeşlerime sesleniyorum:
Tasavvuf ve tarikat düşmanlarının tuzaklarına düşmeyiniz. İslam'ı en iyi ve doğru şekilde yaşamak gerçek tasavvufla olur. Gerçek tasavvuf Şeriattan kıl kadar ayrılmaz.
Gerçek mürşid-i kâmiller, gerçek şeyhler, gerçek dervişler ve sûfîler; âbid, zâhid, muttaqi, müteverri, muhlis, mustakim Müslümanlardır. Onlar haram yemezler. Onlar halkın paralarını ve mallarını toplayıp zimmetlerine geçirmezler. Onlar hikmet sahibidir. Onlar âdildir. Onlar israf etmezler, lüks hayat sürmezler.
Bazı kötü örnekler yüzden tasavvuf ve tarikata cephe olmak zulümdür, büyük yanılgıdır, insafsızlıktır. Tasavvufa ve tarikata cephe almak, bindiği dalı kesmek demektir. Muhammed b. Abdülvehhab'a karşı kardeşi Süleyman b. Abdülvehhab reddiye yazmıştır.
Vehhabîlerin imam olarak kabul ettikleri İbn Teymiye'nin bile tasavufî tarafı vardır. Medreselerin kapatılmasından sonraki karanlık devirlerde bu ülkede Tevhid, Kur'an, Şeriat hizmetlerinin büyük bir kısmını mutasavvıflar ve tarikat erbabı yapmıştır.
Medreselerin ve tasavvuf tekkelerinin kapatılması, büyük bir insan hakları ihlalidir. Bunların en kısa zamanda açılması gereklidir. Rejimden bağımsız bir İslam Teşkilatı kurulmalı, bünyesinde bir Meclis-i Meşayih olmalı ve tasavvufî faaliyetlerin Kur'ana, Sünnete, Şeriata uygun olmasını kontrol etmelidir. Tekkelerde yalan söylemeyen, emanete hıyanet etmeyen, vaadinden dönmeyen, eliyle ve diliyle insanları incitmeyen, haram yemeyen, saçı bitmedik yetimlerin ve fukaranın haklarına göz dikmeyen, el uzatmayan, beyinsizlik yapmayan olgun Müslümanlar yetiştirilmelidir.
Bugünkü fitne ve fesadın, kokuşmanın, tefrikanın ilacı gerçek tasavvuftur. İslam bu ülkeye tasavvufla gelmiştir. Tekrar yükselecek ve hakim olacaksa yine tasavvufla olacaktır. Sahtesi değil, gerçeği. Harakanî'lerin, Akşemseddin'lerin, Hacı Bayram'ların, Şaban-ı Veli'lerin, Aziz Mahmud Hüdai'lerin, Emir Sultan'ların, Mevlana'ların, Merkez Efendi'lerin, Sümbül Sinan'ların, Tokadî Emin'lerin ve onlar gibi olanların tasavvufu ve tarikati...
Onlar Kur'an, Sünnet ve Şeriat yolunda sabit-kadem idiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder