12 Kasım, 2007

-Şehvarın 19. sayısı-

Bismillahirrahmanirrahim
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a Selam O’nun Peygamberlerinin üzerine olsun.







Editörden /Anı Yaşamak



“DÜŞÜN zamanın akıp gidişini! Gerçek şu ki, insan ziyandadır;” 103/1-2


Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil!
1- İhtiyarlıktan önce gençliğin,
2- Hastalıktan önce sağlığın,
3- Meşguliyetten önce boş vaktin,
4- Fakirlikten önce zenginliğin,
5- Ölümden önce hayatın kıymetini bil! [Ebu Nuaym, Hakim] Hadis





"Zaman çabuk çabuk geçiyor monna" diyor üstad Sezai Karakoç. Evet, çok kıymetli olan vaktimiz biz farkında olmadan geçip gidiyor. Rabbim, bize zamanın su gibi akıp gittiğini anlayacak basiret ver. Ver ki, dur durak bilmeden geçen zaman boşa gitmesin.Bizi yaratan, elçileri aracılığıyla yapmamız gerekenleri bizlere bildirdi. Bir sürü güzel iş var, yapılması gereken. Bu asıl güzel işlerimizi hep daha geniş bir vakte erteliyoruz. Dar vakitleri hiç beğenmiyoruz. Beklediğimiz geniş vakit nedense hiç gelmiyor. Hep bir bahanemiz vardır. Geniş vaktin gelmeyiş nedeninin şeytanın bizi oyalaması olduğunu bir türlü anlamıyoruz.
Düşman işi iyi biliyor. Bazen sağdan, bazen soldan yanaşarak bizi kandırıyor. Biz saf insanlar da “daha iyisini yaparım, şunu bir bitireyim”, “yarın başlayacağım, kararlıyım” gibi iyi niyetlerle bahanelerimizi sıralıyoruz. Bunun, şeytanın işi ve tuzağı olduğunu ne yazık ki göremiyoruz. Böyle düşündüğümüz içinde, sanıyoruz ki, bu işler biter ya da yarınlar gelir.Şeytana ve nefsimize uyduğumuz müddetçe bunların sonu gelmez. Şeytan bıkmadan usanmadan çalışıyor ve başarılı oluyor. Bizler ondan daha iyi olmalı değil miyiz. Şeytan “anı yaşıyor” bizler “yarını” bekliyoruz. Halbuki, biliyoruz yarın çok geç olabilir ama yine de, yine de bekliyoruz. Allah’ım; bize dar vakitlerin, ne kadar bereketli olduğunu göster. Bu dar olduğunu sandığımız vakitlerde ertelenmeden yaptığımız amellerin, geriye dönüp baktığımızda ne kadar fazla olabileceğini göster.Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in "..erteleyenler helak oldu" hadisini anlamayı ve aklımızda tutup da, bu bilinçle yaşamayı nasip et. Müminin yarını olur mu? Elbette ki olmaz. O geleceğe değil, bu güne bakar ve anı yaşayıp nasiplenmeye çalışır. Bu günü için çalışır ve inşallah yarınını kazanır.Rabbim, bana ve sevdiklerime ve ümmeti Muhammed’e çok geç olmadan uyanmayı nasip et. Nasip et ki yarın geldiğinde “geç” olmasın.
- - - - - -

Bir söz vardır ‘isteyene verilir’derler, daha iki sayı evvel demiştim ki “Halamın oğlu Nuri ağabeymin dergi hakkında benden iki isteği vardı. Biri dergide bana ait olan bir yazı, ikincisi görsellik. Görsellik için bir adım attık. İnşallah diğer isteğini de yerine getirebilirim, hayırlısı ile” diye. İstemekde, yapmakda ve bulmakda Rabbimin rızası iledir. Siz istediniz, ben gayret ettim, Rabbimde nasip etti Hamd olsun. Yukarıda yayınlanan yazı naçizane bana ait. Elbette ki öyle güzel bir yazı değil, e biliyorsunuz ben de bir yazar değilim.. Eniştem ve Nuri abim yazmamı istediler ben de onların isteklerini yerine getirmeye çalıştım. Böyle bir istekte bulunmakta haksızda sayılmazlar aslında, dergi çıkartmak gibi külfetli bir işi üstlendiysem şayet, bu kadarını da yapmam gerekiyor sanırım. Sizlerden gördüğüm destek, hem derginin içeriği açısından hem de benim yazma konusundaki gayretim açısından, hayra vesile olup, her sayıda daha iyi olmamızı sağlayacaktır inşallah. Gayret ve istek bizden(gayreti istemeyi verende O’dur) hayır ve güzele ulaştırmak Allah’tan. Selam ve dua ile…

Dergimizin 19. sayısında, Mustafa İslamoğlu hocamızın güzel bir yazısı, Halil Günenç hocanın günlük hayatımızda karşılaştığımız sorulara verdiği cevaplar, Peygamberimizin (as.) sünneti seniyesi, 18. sayıda yayınladığım hikayenin 2. bölümü ve Kırkambar var.. Keyifli okumalar.
Not: Bu sene Hacca niyetlenen, Recep Nuri Şeyma Hacer Balkanoğlu ailesine ve Hüdaverdi Arzu Kerimoğlu çiftine, Rabbimden kabul olunan hac, ibadet ve dualar diliyorum. Hayırlısı ile gidip gelsinler inşallah… Niyetlenipde gidemeyen Eniştem ve Ablamada, seneye hayırlısı ile gitmeyi nasip etmesini de Rabbimden niyaz ediyorum.


şehvar 1

Günümüz Meselelerine Fetvalar/ Halil Günenç

Soru 1- Eşim İslam’a inanıyor. Fakat İslam’ı yaşamıyor. Namaz kılmadığı gibi tesettüre de riayet etmiyor. Bunu için ızdırap içerisindeyim. Bir çok defa onu boşamak istiyorum. Sonra masum yavrularımızı hatırlayıp vazgeçiyorum. Eşim, İslam’ı yaşamadığı için onu boşamam gerekir mi?

Cevap: Madem İslam’ı seven ve İslam’ı yaşayan bir kimsesin, hayatı zevciyyeye atlamak istediğin zaman Müslüman ve Saliha bir kadın arayıp onunla evlenmek için gayret etmen lazımdır. Bunu zamanında yapmadığın için Allah’ın indinde mesul olabilirsin. Şimdi senin görevin islam’ın güzel prensip ve yüce gayesini münasip bir dille Müslüman fakat asi eşine anlatıp nasihat etmen ve ehli tarafından yazılmış kitapları kendisine okuman, okutman ve iyi hatipleri dinletmendir. Bunu yaptığın halde bir türlü yola gelmezse, ebedi hayatını kurtarmak gayesiyle kendisine karşı biraz sert davranmak, bununla da yola gelmezse geçici olarak ondan uzak kalmaktır. Bununla da yola gelmezse vazifet sona ermiş olur. Artık vebal kendisine aittir. Böyle bir kadını boşamak icap etmez.



Soru 2- Altın ve gümüş kaplar kullanmak caiz midir?

Cevap: Altın ve gümüş kaplar kullanmak caiz değildir.



Soru 3- Altın ve gümüş yüzük takmak caiz midir?

Cevap: Gümüş yüzük takmak, erkek ve kadın için mubah ise de, altın yüzük takmak erkek için haram, kadın için helaldir.



Soru 4- Üzerinde Mekke, Medine ve Kudüs resimleri bulunan seccadeler namazın ifsadına yol açar mı?

Cevap: Fıkıh kitapları namazı bozan şeyleri teker teker saymışlardır. Kutsal şeylerin (Kabe vb.) resimlerine basmak bunlardan biri olmadığına göre, üzerinde böyle resimler bulunan seccade de namaz kılmak mümkündür. Ancak Müslümanlar Mescid-i Haram’a, Mescid-i Nebevi’ye ve Kudüsü şerife çok hürmet ettikleri için resimlerinin dahi ayaklar altına serilmesini hoş karşılamazlar.



Soru 5- Kadınla tokalaşmak caiz midir?

Cevap: Mahrem olmayan kadına bakmak haram olduğuna göre, onlara dokunmak veya tokalaşmak mutlaka haramdır.



Soru 6- Nazar boncuğu takmak caiz midir?

Cevap: Nazar boncuğunu takmak kesinlikle haramdır.



Soru 7- Firavn, Nemrud, Ebu Cehil ve Hülagu gibi İslami olmayan isimlerle çocukları isimlendirme dinen cazi midir?

Cevap: Allah’ın Kur’anı Kerim’inde, Resulüllah’ın (sav) hadislerinde salih kimseler için kullanmadıkları ve müslümanların da itibar etmedikleri bir isimle çocukları isimlendirmek doğru değildir Resulüllah, saadet asrında çirkin isimleri güzel isimlerle değiştiriyordu. “arsam” adında birisi bir gün Resulüllah’ın yanına geldi. Biçilmiş veya kırpılmış ekin manasına gelen bu ismi, tohum ve ekilen yer manasına gelen “züra” ile değiştirdi. Görüldüğü gibi Müslümanların kendi çocuklarına iyi ve güzel isim vermeleri gerekmektedir. Zamanında şu veya bu sebeple çocuklarına iyi isim vermemiş kimselerin çocuklarına güzel bir isim verip değiştirmek için gayret etmeleri arzu edilir.







şehvar 3

- Peygamber Efendimiz (as) Sünnet-i Seniyesi- /2

28. Beyaz giymek.
29. Mest giymek.
30. Ayakkabı giyerken önce sağdan başlamak, çıkarırken de önce soldan çıkarmak.
31. Takke ve sarıkla başı kapatıp namazı öyle kılmak.
32. Soğan ve sarımsak kokusuyla mescid ve meclislere yaklaşmamak.
33. Üzerinde kudsi kelimeler ve ayetler yazılı eşya ile tuvalet ve pis yerlere girmemek.
34. Misafire elinde bulunandan ikramda bulunmak. Misafir ve ziyaretçileri temiz bir kılık kıyafetle karşılamalı.
35. Aksırınca sesi az yükseltip, “Elhamdülillah” demek. Böyle diyene de “Yerhamükellah” demek. Bize dediklerinde “Yehdina ve yehdikümüllah” diye cevap vermek. Bu üçe kadar böyle mukabele şeklinde devam edebilir. Üç defadan fazla aksıran olursa, nezleden aksırmıştır ve mukabele gerekmez.
36. Esnemeyi mümkün olduğu kadar gizlemek. Ağzı elle kapayarak gidermeye gayret etmek.
37. Davete icabet ve hediyeyi kabul etmek.
38. Kapıyı üç defa vurmak, cevap verilmezse geri dönüp gitmek. “Kim o?” diye sorulduğunda, “Benim.” dememek, kendimizi açık bir şekilde tanıtmak, maksadımızı belirtmek. Kapının tam karşısında durup içeriyi gözleme durumunda bulunmamak. Biraz kenarda durarak, ailedeki mahremiyeti görmekten içtinap etmek.
39. Ayakta bevletmemek. Tuvalette idrar saçıntısından, korunmak. Hadiste kabir azabının çoğunun idrar saçıntısından ileri geldiği bildirilmiştir. Tuvalete ihtiyaç için oturduğu vakit ön ve arkanın kıbleye karşı dönük olmaması gerekir.
40. Banyo yapılan yere bevletmemek. Çünkü vesvesenin çoğu bundandır.
41. İnsanların istifade ettiği gölgeliklere, yol ve yol kenarlarına, çeşme ve pınarlara bevletmemek, pisletmemek ve de tükürmemek. Hadiste, bunu yapanların lanetlenmesinden korkulacağı bildirilmiştir.
42. Kasık ve koltuk altı temizliğine titizlik göstermek. Buralardan ayrılan parçalar temizken ayrılmasına da dikkat etmeli ve cünüp iken buraları tıraş etmemelidir. Bu tür temizlik caiz olsa da sünnete uygun değildir.
43. Büyük ve umumi banyolarda tesettürle yıkanmalı, peştamal kullanılmalı.
44. Mümkünse her abdest alışta misvak (fırça) kullanmak.
Diyanet İşleri Başkanlığının neşrettiği misvak hadisi tercümesinde şöyle bir hüküm mevcuttur: “Misvaktan kasıt dişlerin temizlenmesi, ağız içindeki kötü kokunun giderilmesi ve mikropların yok edilmesidir. Bunu temin eden Erek ağacından başka fırçalar da varsa, o da misvak yerini tutar.”
45. Emin ve muttaki insanlarla istişare etmek, neticedeki karara tevekkülle uymak.
46. Cömertlik. “Cömert Allah’a yakın, cimri ise Allah’a uzaktır. Cömertlik kökü cennette olan bir ağacın dünyaya sarkmış dalıdır. Kim o dala tutunursa o dal onu cennete çeker.”
47. Çok tefekkür etmek. “Tefekkür gafleti izale eder. Ölümü tefekkür etmek fani lezzetleri acılaştırır. Eşyanın üzerindeki fena damgasını gösterir.”
48. Borçlanmalarda durumu yazıyla veya bir şahitle tevsik etmek. Böyle bir tedbir asla itimatsızlık sayılmaz. Anlaşmalarda değişik tevil ve tefsirlere yol açacak boşluklar bırakılmamalıdır. Durumu net olarak tespit etmek lazımdır.
49. Bir yakını vefat eden Müslüman kardeşini teselli ederek taziyede bulunmak. “Allah merhuma rahmet etsin.” şeklinde dua yapılır.

şehvar 4

-KIRKAMBAR-

Hangi hastalığa hangi bitki iyi geliyor?


Kabızlık

-Pırasa erik kiraz üzüm zeytinyağı ve şalgam kabızlığa iyi gelir.
-Elma yemeklerden önce yenilirse kabızlığı giderir.
-Erik’in kurutulmuşu kabızlığa karşı iyi bir ilaçtır. Erikleri akşamdan ıslatıp sabah aç karnına yemek. Üzerine de suyunu içmek yararlı olur.
-Fesleğen tohumları kaynatılarak içilirse kabızlığa iyi gelir. Frenk üzümü yapraklarından yapılan çay kabızlığa iyi gelir.
-Gül yapraklarının dip kısmı kesilmeden reçel yapılırsa kabızlığa iyi gelir.
-Ispanak hazmı kolaylaştırır, kabızlığı önler.
- Keten, bağırsak cidarına etki ederek sindirimi hızlandırır. Bu nedenle son derece etkili ve sağlıklı bir müshil ilacıdır. Vucütta her hangi bir tahribat yapmadan kabızlığı önler.
- Taze incir kabızlığı giderir. Kuru incirler akşamdan suya konup yumuşatılarak sabahleyin aç karnına yenirse bağırsakların faaliyetlerini arttırır.

Akciğer Hastalıkları

- Andız otu kökü ezilip balla karıştırılarak yenirse akciğer kanamasına çok iyi gelir. Üzüm şırasının içinde bir ay bekletilen andız otu akciğer rahatsızlıkları ve vereme iyi gelir.
-Hıyar suyu akciğer rahatsızlıklarına iyi gelir.
-Melek otu akciğeri kuvvetlendirir
-Şalgam akciğer bronşların temizlenmesine yardımcı olur.
-Tarçın ağacı akciğerleri kuvvetlendirir.




Okumalarımdan / Motaigne:Doğruluk Kaygısı

Düşünce çatışmaları beni ne kırar, ne yıldırır, sadece dürtükler, kafamı çalıştırır. Eleştirilmekten kaçarız: Oysa ki bunu kendiliğimizden istememiz, gelin, bizi eleştirin dememiz gerekir: Hele eleştirme bir ders gibi değil de bir karşılıklı konuşma gibi olursa. Biri çıkıp bizim düşüncemizin tersini söyledi mi, onun doğru söyleyip söylemediğine değil, doğru yanlış, kendi düşüncemizi savunmaya bakarız. Bizi düzeltmek isteyene kollarımızı açacak yerde, yumruklarımızı sıkıyoruz. Ama ben dostlarımın bana sert davranmasını istiyorum. Sen bir budalasın, saçmalıyorsun, desinler bana. Ben, dostlar arasında açık, yiğitçe konuşulmasını isterim; dostların düşünceleri neyse sözleri de o olmalı. Kulaklarımızı öyle sert öyle kaba birer kulak yapmalıyız ki, salon konuşmalarının yumuşak seslerini duymaz olsunlar. Ben, biraraya gelen insanların, sertçe, erkekçe konuşmalarını isterim. Dostlar arasındaki bağlar sert, yırtıcı olmalı: Nasıl ki aşk da ısırmalar, kanatmalar ister! Dostluk kavgacı olmadı mı, sağlam ve cömert de değildir. Nazlı, yapmacık bir hava, birini kırma korkusu dostluğa rahat nefes aldırmaz:Neque enim disputari sine reprehensione potest. (Cicero)Çatışmadan tartışılamaz.Bana çatıldığı zaman öfkem değil dikkatim uyanır: Bana çatandan bir şeyler öğrenmeye can atarım. Doğruyu bulmak her iki tarafın kaygısı olmalı. İnsan öfkelendi mi düşünemez olur aklından önce sinirleri işler. Tartışmalarda bahis tutuşmak hiç de faydasız değildir. Doğrudan ayrıldık mı, elle tutulur bir şeyler kaybetmeliyiz. Yıl sonunda uşağım demeli ki bana: Bilgisizlik ve inatçılık yüzünden bu yıl bin lira kaybettiniz. Doğruyu hangi elde görsem sevinçle karşılar; uzaktan kokusunu alır almaz silahlarımı atar, teslim olurum. Fazla yukardan ve insafsız olmadıkça yazılarıma çatılmasını hoş görmüş, çoğu kez karşımdakini kırmamak için yazdıklarıma istenen biçimi verdiğim olmuştur. Zararıma da olsa eleştirmeciye uysal davranmalıyım ki beni her zaman serbetçe uyarsın, kendimi düzeltmeme yardım etsin. Doğrusu çağdaşlarımı böyle bir işten yana çekmek kolay değil. Düzeltilmek herkesin ağrına gittiği için kimse kimseyi düzeltmeyi göze alamıyor. Düşüncesini saklayarak konuşuyor çokları. (Kitap 2, bölüm 8)
şehvar 6

10 Eylül, 2007

-Kırkambar-

Danone meyveli yoğurtta şok rapor!..

Romanya Sağlık ve Gıda Güvenliği müfettişlerinin yaptığı denetimlerde Danone firmasına ait bazı meyveli yoğurtlarda kanserojen madde tespit edildi.
Romanya Sağlık ve Gıda Güvenliği (ANSVSA) müfettişlerinin yaptığı denetimlerde Danone firmasına ait bazı meyveli yoğurtlarda kanserojen madde tespit edilmesi üzerine bu ürünlerin satışı durduruldu.

Sağlık müfettişlerinin bir ihbar üzerine bazı marketlerde yaptıkları denetimler sonucu Danone Romania’ya yoğurtlar laboratuvarlarda incelemeye alındı. İnceleme sonucunda vişneli ve karışık meyveli yoğurtlarda kansere neden olan zehirli madde tespit edildi. Bunun üzerine bu yoğurtların satışı durduruldu. Açıklamada, bu yoğurtlarda ek madde olarak Hint fasulyesinden elde edilen ‘Guar sakızı’nın kullanıldığı belirtildi. Şirket yetkilileri ise adı geçen ürünleri piyasadan çektiğini açıklamakla yetindi.

CİHANGIDA RAPORUNUN NOTU: Haberde guar sakızı diye geçen maddenin literatürdeki adı Guar Gum veya Guar Zamkıdır. Avrupa Kotlama sisteminde E 412 ile gösterilmiştir. Hint salkım fasulyesin (Indian cluster bean)den elde edilen diyetsel liflerdir. Guar gum çoğunlukla kıvam artırıcı olarak reçel, marmelat, meyve suları, dondurma gibi gıda maddelerinde, ilaç ve kozmetik sanayiinde katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Ancak çeşitli ülkelerin tıb uzmanlarınca yürütülen araştırmalarda önemli yan etkiler oluşturduğu ortaya çıkmıştır.


Bu araştırmaların bazılarına göre meydana getirdiği yan etkiler şöyledir.
1- Karında tokluk hissi oluşturması sebebi ile yemek yeme isteğinin azalması
2- Yemek borusunu tıkamaya sebep olabilir
3- 10 ila 20 katı su alarak şişebilen guar gum sindirim sistemini bloke edebilir
4- Pek çok araştırmanın gözden geçirilmesi ile, zayıflama üzerinde bir etkisinin olmadığı gösterilmiştir
5- Alkol içeren bir ilaç veya gıda guar gumla alınırsa, zihin problemleri, mide bulantısı veya kusma, bayılır gibi hissetme veya bayılma, yürüme ve konuşma güçlüğü, titreme ve felç gibi sonuçlarla karşılaşılabilir.
6- Guar gumla diabetik(şeker hastalığı) ilaçlar birlikte alınırsa, kan şekerinin çok fazla düşmesine neden olabilir. Görme bulanıklığı, dilde titreklik ve peltelik, baş ağrısı, terleme hissi, çok mecalsiz hissetme ve uyuma isteği, sinirli ve aç hissetme, düzensiz kalp atışları
7- Kabızlık, Mide ve barsaklarda aşırı gazlanma, karında şişkinlik oluşabilir
8- Hamile ve emzikli hanımlar, yutma güçlüğü olanlar, yüksek tansiyon veya kalp ve damar rahatsızlığı olanlar guar gumlu maddelerden uzak durmalıdırlar
9- Nefes alma problemleri, gırtlak ve göğüste tıkanıklık, göğüs ağrısı, deride kurdeşen, döküntü, kaşıntı ve şişlik olanlar da guar gumlu gıda ve ilaçlardan uzak durmalıdır.Bu haber bizi yalnızca bir markaya dikkat etmekle sınırlamamalıdır. Bu katkı maddesini içeren bütün ürünleri sorgulamamıza vesile olmalıdır. http://www.gıdaraporu.com/




Bunları biliyor musunuz?

İnsanlar vücutlarında 300 adet kemikle doğar ama yetişkin olduklarında bu sayı 206`ya düşer.
Akrepler ve bazı örümcekler yavrularını sırtlarında taşırlar.
Kaptan Cook, Antartika hariç bütün kıtalara ayak basan ilk insandır.
İstokozların kanı mavi renktedir.
Akrepler 1 yıl aç ve susuz yaşayabilir. Kopan organları yeniden oluşur. Radyasyona çok dayanıklıdırlar.
Hastalanmayan tek hayvan köpek balıklarıdır.
Timsahların dilleri damaklarındadır.
Boğalar renk körüdür, bundan dolayı rengi ne olursa olsun, matadorun elindeki beze saldırırlar.
Yarim kilo bal yapabilmek için arılar iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplamak zorundadırlar.
Kalınlığı ve büyüklüğü ne olursa olsun hiçbir kağıt parçası 7 kereden fazla katlanamaz.
Bir insanın çevreye yaydığı ısı 200 wattlık bir lambanın çevreye yaydığı ısıya eşittir.

şehvar 6

Faydalı Kısa Bilgiler / 2

Eve Giriş Çıkış Adabı
1. Kapının sağında veya solunda durmak.
2. Kapıya 3 defa vurmak, izin verilir ise, içeriye girmek, izin verilmez ise geri dönmek.
3. Eve girince ve çıkarken “Esselamü Aleyküm” diyerek selam vermek.
4. Evden çıkınca “Bismillahi tevekkeltü al-Allah la havle vela guvvete illabillah” demek.

Yemek Yeme Adabı
1. Sofra hazırlanırken yardımcı olmak.
2. Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak.
3. Büyükleri sofraya oturmadan sofraya oturmamak.
4. Besmele çekip, Allah’a vermiş olduğu nimetler için şükür etmek.
5. Yemeğe önce yaşça veya mevkice büyük olan kişinin başlaması uygundur.
6. Sağ eliyle yemek.
7. Lokmayı ağza göre almak ve iyice çiğnedikten sonra yutmak.
8. Lokmayı yutmadıkça ikinci lokmaya el uzatmamak.
9. Önündeki yemeği soğutmak için, yemeğin içine üflememek.
10. Başkalarını tiksindirecek, iğrendirecek harekette bulunmamak ve söylememek.
11. Ağızda yemek varken konuşmamak, gülmemek.
12. Başkasının lokmasına ve yediğine bakmamak.
13. Elini yemek kabına silkmemek ve lokmayı ağzına götürürken başını tabağa doğru uzatmamak.
14. Yemek seçmemeye özen göstermek.
15. Yemeği aynı kaptan yiyip, tabağın ortasından değil, kendi önünden yemek.
16. Lokmasını ve aldığı yemeği bitirmek.
17. Tabaklarda artık, sofrada kırıntı bırakmamak.
18. Toplu yemek yenirken herkes yeyip bitirmedikçe sofradan kalkmamak.
19. Yemek bitince “Elhamdülillah” demek.
20. Yemeği yapana teşekkür etmek.
21. Sofra kaldırırken yardımcı olmak.
22. Yemek sonrası elleri yıkamak, dişleri fırçalamak.
23. Sokaklarda yemek yememek ve içmemek.
24. Gezinerek yemek yememek.
25. Helalinden, temiz yemek ve Allah’a şükretmek.
26. Acıkmadan yemek yememek. Bir hadis-i şerifte: “Sizden biriniz yiyeceği zaman sağ eli ile yesin, içeceği zaman da sağ eli ile içsin. Zira şeytan sol eliyle yer, sol eliyle içer.” buyurulmuştur.

Su İçme adabı
1. Besmele çekmek.
2. Suyu bardaktan (veya tasdan) içmek.
3. Suyu oturarak içmek.
4. Bardağı sağ el ile ağıza götürmek.
5. Bardağın içine nefes vermemek.
6. Suyu üç yudumda içmek sonunda Elhamdülillah demek; su içmenin adaplarındandır.

Tuvalet Adabı
1. Tuvalete girmeden önce ve çıktıktan sonra dua etmek.
2. Sol ayak ile girmek.
3. İhtiyacı ayakta değil, oturarak gidermek.
4. Tuvalette konuşmamak, bir şeyler yememek, oyalanmamak.
5. Tuvaletten çıkmadan temizlik kontrolü yapmak (elleri yıkamak).
6. Sağ ayak ile çıkmak.
7. Çıkınca “Gufraneke” demek, adaptandır.

Yatma Adabı
1. Yatmadan önce elleri yıkamak.
2. Dişleri fırçalamak.
3. Kıyafetlerle değil, pijamalarla yatmaya özen göstermek.
4. Giysilere sağdan giymeye başlamak.
5. Besmele çekip sağ tarafa doğru dönüp yatmak.
6. Yatmadan önce dua etmek, adaptandır.


şehvar 4

Soru Ve Cevap

Soru 1- İftarda ne demek icap eder?

Cevap: Peygamber (s.a.v) orucunu açarken (iftarda) şöyle buyururdu: “Allah’ım senin için oruç tuttum, rızkınla orucumu açtım, yarın oruç tutmaya niyet ettim.” Bizim de peygamber efendimize uyarak bunu söylememiz sünnettir.



Soru 2- Kendi memleketinden iki saat önce akşam olan Pakistan gibi doğu bir ülkeye uçak ile giden kimse orucunu nasıl tamamla-yacak, yani pakistan’da güneş battığı zaman onlarla birlikte mi orucunu açacak yoksa içinde oruca başladığı Türkiye halkıyla birlikte mi orucunu açacaktır?

Cevap: Oruca niyet edip kendi memleketinden birkaç saat önce akşam olan doğu ülkelerinden birisine uçak ile giden kimse her ne kadar gününden birkaç saat kısalırsa da gittiği memlekete göre orucunu açacaktır. Yani orada güneş battığı zaman orucunu açacaktır. Oranın halkı gibi aynı şekilde namazını kılacaktır. Yine batı ülkelerinden birisine giderse, gittiği memlekete göre orucunu tutacak( gün uzasa da ) namazını kılacak.



Soru 3- Oruçlu iken göze merhem sürmek veya damla damlatmak caiz midir?

Cevap: Oruçlu olan kimse göze merhem sürebildiği gibi damla da damlatabilir. Bunun için hiç bir mani yoktur. Fakat burna damla damlatmak, hiç şüphe yok ki orucu bozar.



Soru 4- Ramazan-ı Şerifte lokanta ve meşrubat yerlerini açıp çalıştırmak caiz midir?

Cevap: Ramazan-ı Şerif Müslümanların en mukaddes ayıdır. Bu ay, her müminin hürmet etmesi icab eden bir aydır. Hatta bir kimse yolculuk gibi bir halde olursa halkın gözü önünde yemek yememesi icab eder. Ramazan-ı Şerifte lokanta açıldığı takdir de yolcu veya loğusa halinde olan kimseler yiyebilecekleri gibi mazereti olmayan kimseler de yiyebilirler ve bu sebeple mazereti olmayan kimselere yemek yedirmek süretiyle lokanta sahibi ile orada çalışan işçiler günaha girmiş olurlar. Ancak çocuklara yemek satmak veya iftar yemeğini hazırlamak ve oruç tutmakla mükellef olmayanlar için lokanta açıp çalıştırmanın bir mahsuru yoktur.



Soru 5- Bir kimse vaktin gece olduğunu zan edip sahur yemeğini yer, bilehare fecirden sonra yemek yediğinin farkına varırsa orucuna bir helal gelir mi?

Cevap: Vaktin gece olduğunu zan edip sahur yemeğini yer, bilehare fecirden sonra yemek yediğinin farkına varırsa orucu bozulur. Ancak yaptığı işte kasıt olmadığı için günah sayılmaz. Orucunu gününe gün kaza eder.



Soru 6- Oruçlu olan kimsenin, abdest esnasın da ağzına su verirken boğazına su kaçarsa orucu bozulur mu?

Cevap: Oruçlu olan kimsenin abdest esnasında ağzına su verirken boğazına su kaçarsa; oruçlu olduğunu hatırlamadan ağzına su almışsa ittifakla orucu bozulmaz. Oruçlu olduğunu hatırladığı takdirde ağzına su verirse Hanefi mezhebine göre orucu bozulur. Bilehare bir gün kaza etmek zorundadır.


Soru 7- Ramazan-ı Şerifte hasta olan kimse oruç tutmayabilir. Kuran-ı Kerim, hasta ve yolcu olan kimselere oruç tutmama ruhsatını vermiştir. Fakat oruç tutmamayı mubah kılan hastalığın ölçüsü nedir?

Cevap: Oruç tutmamayı mubah kılan hastalığın ölçüsünü fakihlerimiz şu şekilde beyan etmiştir.
1- Oruç tutmakla hasta olan kimsenin çok sıkıntı çekmesi
2- Oruçtan dolayı ölüm tehlikesinin bulunması
3- Oruçtan dolayı hastalığın artması veya şifanın gecikmesi
Bugün güvenilir doktorların beyanına göre oruç tutmamayı mubah kılan hastalıkların bazıları şunlardır:
1- Son safhada bulunan kalp hastalığı
2- Verem ve ciğer iltahabı hastalığı
3- Kanser hastalığı
4- Şiddetli böbrek iltahabı
5- İdrar yollarında iltahapla birlikte taşın bulunması
6- İleri safhada damar sertliği
7- Mide veya bağırsaklarda ülserin bulunması8- İleri safhada şeker hastalığı

şehvar 3

09 Eylül, 2007

şehvar'ın 18. sayısı

Bismillahirrahmanirrahim
Hamd, Allah’a Selam, tüm peygamberlere










Hamd, O Allah’a mahsustur ki, şeytanın hilelerini kullarından uzaklaştırmak suretiyle onlara olan minnetini büyütmüştür. Orucu, dostları için kale ve kalkan yapmak süretiyle şeytanın umduğunu red ve zannını boşa çıkarmıştır. O Allah ki dostları için, orucun hürmetine cennetin kapılarını açmıştır.

O, Allah ki, kullarına peygamber gönderip Kitab’ı indirmiştir. O kitap ki hakkın da ‘Ona ne önünden, ne ardından (hiçbir süretle) batıl yaklaşamaz, o herkes tarafından öğülen ve hikmet sahibi olan Allah tarafından indirilmedir’(Fussılet/42) ayeti varid olmuştur. Öyle ki: ondaki kıssa ve haberler sayesinde düşünenler için ibret yolu oldukça genişlemiştir. Yine o kitap da tafsilatıyla beyan edilen ahkam sayesinde dosdoğru yola nasıl gidileceği, herkese bariz bir şekilde görünmüştür. O kitap helal ile haramı ayırdı. Bu bakımdan o kitap ziya ve nurdur. O kitabın sayesinde insanoğlu gururundan kurtulur. O kitap da kalb(in manevi) hastalıklarının şifası vardır. O kitaba muhalefet eden her hangi bir kaynaktan ilim arayanları, Allah Teala delalete götürür. O kitap Allah’ın kopmaz ipidir, apaçık nurdur. En sağlam kulpu ve insanı hedefine yetiştirici en sağlam tutanağıdır. O kitap azı-çoğu, küçüğü-büyüğü, kısacası bütün hakikatı kendin de toplayan bir kitaptır. O kitabın içindeki hikmetler bitmez ve tükenmez…
Onunla söyleyen , doğru söylemiştir. Ona yapışan, hidayete ermiştir. Onunla amel eden, zaferi elde etmiştir. Nitekim Allah Teala Kuran-ı Kerim de şöyle buyurmaktadır: ‘ hiç kuşkusuz Kuran’ı biz indirdik ve muhakkak ki onu biz koruyacağız’.(hicr/9)
Kalpler de ve Mushaflar da korunmasının sebeplerinden birisi de, devamlı okumak, adabı ve şartlarına riayet ederek tedkikine devam etmek, ondaki zahiri adabı ve batıni amelleri muhafaza etmektir.




**********



Mesneviden

-Bu namaz da, oruç da, hac da, Allah yolunda savaş da hep insanın ezeldeki sözleşme inancının şahitleridir.
-Zekat vermek, dostlara armağanlar sunmak, hasetten vazgeçmek, içteki gizli şeye, ezel sırrına şahitlik etmektir.
-Misafir davet etmek, doyurmak, iyiliklerde, ihsanlarda bulunmak; “Ey büyükler, biz de sizin gibi doğru dürüst müslümanız, biz de Allah’ımıza verdiğimiz sözde duruyoruz, biz de sizin gibi iç temizliğimizi belirtiyoruz.” demektir.
-Hediyeler, armağanlar, bir şeyler sunuşlar kime veriliyor ve sunuluyorsa ona; “Ben de seninleyim seni seviyorum.” diye şahitlikten ibarettir.
-Bir kimse mal ile, başka türlü bir vasıta ile hayra çalışsa, o çalışma; “İçimde, gönlümde cömertlik ve iyilik severlik cevheri vardır.” demektir.
-Benim içimde, takva ile cömertlikten ibaret bir cevherim vardır ki, bu zekat ve bu orucun ikisi de ona şahittir.
-O oruç der ki: “Allah’ım, bu kişi helal lokmayı bile senin emrine uyarak yemedi. Susuzken su içmedi, bu kişi nasıl olur da harama et atar?”
-Verdiği zekat der ki: “O çok sevdiği kendi malından ayrıldı, yoksula verdi. Bu adam, eline fırsat düşünce nasıl olur da hırsızlık yapar?”
-Fakat bu işleri, bu iyilikleri, gösteriş için, insanları aldatmak için yapıyorsa, o iki şahit, Hakk’ın ilahi adalet mahkemesine kabul edilmezler.





Evlerimize bolluk ve bereketin aktığı, kalplerimizde maneviyatın coştuğu Rahmet ayı Ramazan’a ulaştık, Allah’ın izni ile. Gündüzünde ve gecesinde ayrı ayrı feyz olan bu berekli aydan inşallah hakkı ile nasiplene biliriz. Rabbim hepimizin ibadetlerini kabul ve makbul eylesin. Amin. Derginin bu sayısını genel olarak Ramazan ve oruç’a ayırdım. İlk sayfada İhyadan ve Mesneviden alıntılar. İkinci sayfada Mustafa İslamoğlu’na ait bir yazı, üçüncü sayfada Halil Güvenç hoca, diğer sayfalarda da inşallah ilginizi çekecek yazılar bulacaksınız…. Allah’a emanet olun. Evvel Ahir Selamlar

şehvar 1

05 Ağustos, 2007

Gidiyorum

kısmet olursa salı günü trabzon'a uçuyorum. bir süreliğine yokum İstanbul da, ne zaman dönerim bilmiyorum. aslında böyle bişey hiç niyetimde yoktu, halam aramış(ben ev de yoktum) illa gelsin demiş. güzel halam beni hep çağırır, ankara'ya bodrum'a. en çok da ısrarlı bir şekilde bodrum'a çağırır ama ben gitmem, şimdi buraya da gitmessem ayıp olacak. yaşı bizden büyük olanların gönlünü "hoş" etmek lazım.. gidelim bakalım neler görücez. dönüşte anlatırım belki..

dergimizin 18. sayısı yaz dolayısı ile biraz daha geç çıkacak. hem okuyucuların büyük bir kısmı yazlık vs. hem şimdi ben de yokum. kısmet artık bakalım... Allah'a emanet olun Baki Selam

delikız

21 Haziran, 2007

-Kırkambar-

Bir bardak suya okuyup üfleme yapıldığında dudak bükenlere…

Japon Bilim adamı Prof.Dr.Masaru Emoto’nun su üzerine yaptığı bir araştırma son derece ilginç yeni bilgiler sunuyor bize.. “Su, cansız bir madde değil; canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Su çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir.”diyor Prof.Emoto. (Masaru Emoto/ Suyun gizli mesajı)Çekilen kristal fotoğraflarında suyun verdiği mesaj çok açık; Su, ne kadar sevgi, duygu ve ahenk dolu söz ve musiki ile karşılaşırsa; altıgen kristal yapısı da o kadar güzel ve düzgün olmaktadır. Mesela çekilen fotoğrafların birinde suyun yanında “şeytan” dendiğinde, kristaller kaotik bir biçime girerken, diğerinde de güzel sözlerle dua edildiğinde, suda, berrak ve estetik yapısı ile mükemmel bir altıgen ortaya çıkıyor.




Emoto, araştırmasıyla suyun sadece hafızasının ve bilgi taşıyıcı özelliğinin olmadığını, aynı zamanda kainatın dilini ve gerçek sevgi titreşimini de yansıttığını ispatlamaktadır. Mesela iki kavanozun içine haşlanmış pirinç konuyor. Birine “teşekkür” , diğerine “aptal” yazılıyor. Bir ay boyunca bu sözler bu şişelere söyleniyor. Netice çok enteresan: “Aptal” denen kavanozun içindeki pirinçler siyahlaşıyor ve kavanozdan çok kötü koku çıkıyor. Diğerinde ise; pirinç beyaz kalıp, hoş bir koku yayılıyor. Bu da gösteriyor ki, kötü ve iyi sözler, su ve pirincin üzerinde tesirli oluyor. Öyleyse Allah’ın nimet ve ihsanlarına karşı, zikir, fikir ve şükür vesilemizi hiç unutmamamız gerekiyor. Bilhassa Bismillahirrahmanirrahim ile Elhamdülillah gibi son derece basit ve etkili duaları hiç unutmamalıyız.. www.oznurcolakoglu.com suyun gizli mesajı

Not:Peygamberimiz as. rahatsızlanınca kendisini okuyup üflüyor ve meshediyordu. Hz. Aişe: “bizden herhangi biri hasta oldu mu, Resulullah sağ eli ile onu mesheder ve dua ederdi… Peygamberimiz: ‘Rukye de beis yok. Yeter ki, şirke gitmesin’ demiştir.(rukye:okuyup üfleme)




Besmeleli etin ne farkı var?

Bilim adamları, hayvan kesimi sırasında dinen getirilmesi zaruri olan ‘Bismillah, Allahuekber’ sözünün kesilen etler üzerinde herhangi bir etkisi olup olmadığını araştırınca şaşırtıcı sonuçlarla karşılaşıyorlar.
Şam Üniversitesi Eczacılık Fakültesiden Prof. Halid Halave, laboratuvar ortamında yapılan deneylerde, besmelesiz kesilen sığır, küçük baş ve kuşların et dokularında pıhtılaşmış kan, çoğalmaya müsait bakteri ve mikroplar testip edilirken, besmele ile kesilen hayvan et dokuların da ise kan, mikrop ve bakterilere rastlanmadığını ifade etmiştir.
Aynı Üniversitenin Veteriner Fakültesi et sağlılığı bölümü profesörlerinden Fuad Nima; ‘dünyanın bir çok ülkesinde uygulanan, hayvanların uyuşturularak öldürülmesi işlemi sırasında kanın vücut’ta kalması, bu tür etlerin daha çabuk bozulmasına neden oluyor. Halbuki, kesim anında çekilen besmele ve tekbirin, hayvana yaptığı tesir ve heyecanın, hayvan organ ve adalelerinde meydana getirdiği hareketin kanın azami miktarda dışarıya atılmasına yol açtığını ve hayvanların daha az eziyet çektiğini tespit ettiklerini belirtiyor. İnancımıza göre, Allah’ın haram veya helal kıldıkların da illa bir hikmet aramak gerekmez. Fakat insanlığın bugüne kadar edindiği temel tecrübe, Allah’ın emir ve yasaklarında bildiğimiz veya bilmediğimiz hikmetler olduğudur. Bilim geliştikçe, Allah’ın bizler için hazırladığı nimet ve hikmetleri anlamak daha da kolaylaşıyor.
şehvar 6

Faydalı Kısa Bilgiler /1

-Faydalı Kısa Bilgiler- /1

Misvağın faydalarını şöyle sıralayabiliriz:
· Selülozun fiziki etkisi dişleri temizler.· Uçucu yağlar ve selüloz dişleri beyazlatır.
· Kokulu reçine içerdiği için nefesin güzel kokmasını sağlar.
· NaCl ve KCl'ün ödemi dışarı çekmesi, diş eti iltihaplarını iyileştirir.
· Uçucu yağlar kabızlığı giderir.
· Psikolojik etkileriyle siniri teskin eder.
· İştahı açar.
· Kaynatılarak suyunun içilmesinin basur hastalığına iyi geldiği tesbit edilmiştir.Ayrıca misvağın, hazmı kolaylaştırıcı, gözü kuvvetlendirici ve baş ağrılarını sakinleştirici özellikleri de vardır.Oysa diş fırçasının kolay taşınmaması, kullanma ve temizleme zorluğu, yutulan kılların misvağın aksine iltihaplanmalara, hatta apandisite sebebiyet vermesi gibi dezavantajları düşünülürse, misvağın ağız ve diş sağlığındaki yeri daha iyi anlaşılacaktır.

Her hayrın başı Besmeledir !
Her hayırlı işe Bismillahirrahmanirrahim ile başlanır.
Sonunda da Elhamdülillah denir.
Sevgili Peygamberimiz: “Bir işe besmele ile başlanılmaz sonunda da Elhamdülillah denmezse o işte hayır olmaz”buyurmuştur. Çünkü besmele çekerek kul ile Allah arasındaki gerçek alâka kurulmuş olur.
Nerelerde besmele çekilir veya çekilmez bir kaç misal verelim:
.Yemek yemeğe, abdest almaya ve hayırlı işe başlarken besmele çekmek sünnettir.
. Tuvalete girerken besmele çekmek mekruhtur.
. Haram olan birşeyi yapmaya başlarken besmele çekmek haramdır.
Selam Verme Adabı:
Müslümanlar birbirleri ile karşılaşınca selamlaşır ve tokalaşır.
Selam vermek sünnet, verilen selamı almak farzdır.
1. İslam’ın emrettiği selamı unutma.
2. Tanıdığın veya tanımadığın Müslümanlarla karşılaştığın zaman selam vermeyi ihmal etme.
3. Selam verme şekli şöyle:
a) Binek üzerinde olan yürüyene,
b) Yürüyen oturana,
c) Az kişiler çok kişilere,
d) Küçükler büyüklere selam verirler.
4. Verilen selama onun misliyle veya ondan daha güzel bir şekilde cevap ver.
5. Konuşmadan önce selam ver.
Peygamberimiz bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Kim selamdan önce konuşmaya başlarsa ona cevap vermeyin”
Konuşma Adabı:
Şahsımıza karşı vazifelerimizden biri de dilimizi terbiye ve islah etmektir. İnsan iyi ve kötü bir çok şeyi dilinden bulur. Birçok insan dili sebebiyle en büyük musibetlere uğramışlardır. İnsanları cehenneme sürükleyip götüren de dilleridir.
1. Söylediği sözün nereye varacağını, düşünmek.
2. Dünya ve ahiret için faydası olmayan sözleri söylememek.
3. Sözleriyle kimsenin gönlünü kırmamak.
4. Musibet ve felaket getireceğinden korktuğu şeyi söylememek.
5. Konuşurken başkasının sözünü kesmemek.
6. Bir insanı över veya yererken aşırı gitmemek.
7. Büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmamak.
8. Boşboğazlık, gevezelik etmemek.
9. Söylerken ağzını eğip büzmemek, avurt çatlatmamak, ustalık, bilgiçlik satmamak.
10. Konuşurken karşısındakini hiçe sayarak ukalalık yapmamak, onun sözlerinde ayıp ve kusur aramamak.
11. Dilini lanete, küfüre ve kaba konuşmaya alıştırmamak.
12. Kendisine verilmiş bir sırrı başkasına söylememek.
13. Yalan yere bir söz vermemek, yapamayacağı bir şeyi söylememek.
14. Yalan söylemekten, yeminden, gıybet etmekten, koğuculuktan sakınmak.
15. Başkalarıyla alay etmemek, kimseye kötü bir ad takmamak.
şehvar 4

Peygamber Efendimizin(a.s)in Sünnet-i Seniyesi /1

1. Hayırlı işlerde sağı, diğer işlerde solu kullanmak.
2. Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak.
3. Yemeğe besmele ile başlamak, Allah’ın sonsuz ikram ve nimetlerini tefekkür ederek yemek, sonunda da hamd etmek.
4.Yemekte tabağın kendi önümüze gelen tarafından yemek.
5. Yerde bir sofra bezinin üstünde yemek. İhtiyaç olduğu takdirde masada da yenilebilir.
6. Yemeğe sofradakiler ile beraber başlamak.
7. Acıkmadıkça yememek, tam doymadan yemeği bırakmak.
8. Tabağa az yemek koydurtup artık bırakmamak.
9. Sofrada sağ dizi dikip, sol dizi yere yatırmak.
10. Saf ipek ve saf altın ümmet-i Muhammed’in erkeklerine yasak kılınmıştır.
11. Selamı yaymak. Selam, kelamdan önce gelir.
12. Eve girince ilk söz ev halkına selam vermek olmalıdır.
13. Selamla birlikte samimiyetle, tebessüm ederek musafahada bulunmak.
14. Musafaha ile birlikte, hürmet, samimiyet ve şefkate vesile olan kucaklaşmalar yapılabilir. Süfli hisleri uyandıracak sarılmalar caiz değildir.
15. Musafahada önce eli uzatan çekmelidir. Biz çekersek buluşmadan memnuniyetsizlik manası çıkabilir.
16. İlmiyle amil din adamları ile adil devlet başkanlarının eli öpülür, beşeri hisleri yok olmuş yaşlı hanımlara selam verilebilir, gerekirse eli de öpülebilir. Yeter ki fitneye sebep olmasın.
17. Hediyeleşmek ve gelen hediyeye aynıyla veya daha güzeliyle karşılık vermek.
18. Az gülmek, gülünce kahkaha ile değil, tebessüm ederek gülmek. Mütebessim olmak.
19. Çoğu zaman susmak, tefekkür etmek, ihtiyaç olunca konuşmak.
20. Tane tane, orta bir ses tonuyla konuşmak. Çok mühim şeyleri üç defa tekrar etmek.
21. Konuşmaya Allah’ın adıyla başlamak ve Allah’ın adıyla bitirmek.
22. Nefsi ve dünyalık bir şey için öfkelenmemek. Bir hak zayi olduğunda ve uhrevi meselelerde, Allah ve din hakkı için öfkelenmek.
23. Doğru sözle şaka ve mizah yapmak.
24. Boş işler (malayani) ile iştigal etmemek.
25. Uyku için yatınca önce sağ tarafına yatmak, sağ yanağını sağ avucunun içine koymak ve o günün muhasebesini yapmak.
26. Yüzükoyun yatmamak.
27. Yatağa girdiğinde avuçları açık olarak birleştirerek İhlas, Felak ve Nas surelerini okuyup avucunun içine üfleyip sonra bütün vücudunu sıvazlamak, bunu üç defa tekrarlamak.

şehvar 3

Hz. Peygamber (s.a.v.) En Büyük Nimetlerden Birisidir

Hz. Peygamber (sav) Efendimiz, en büyük nimetlerden birisidir
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Cenab-ı Hakk’ın insanlara bahşettiği en büyük nimetlerinden birisidir. Çünkü ALLAH, O’nu bir ümmete ve millete değil, bütün insanlığa, “Bir şâhid, bir müjdeci ve korkutucu ve ALLAH’a O’nun emri ile bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak” göndermiştir. Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
“Andolsun ki içlerinden, kendilerine ALLAH’ın ayetlerini okuyan, kötülüklerden ve inkârdan kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle ALLAH, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âl-i İmran Süresi: 164) Yüce Rabbimiz, kendimizden, bize bizden daha çok acıyan, saadetimize çalışan Resulullah (S.A.V.) Efendimizi göndermekle, bize en büyük lütufda bulunmuştur.
O Peygamber ki, bize doğru yolu gösterdi. Putlara tapmanın, ALLAH’a şirk koşmanın, ALLAH’a yapılacak ta’zimi yaratıklara, canlı ve cansız varlıklara yapmanın sapıklık olduğunu bildirdi.
O Peygamber ki, bize, hidayet rehberi olan, bizi karanlıktan aydınlığa, hurafattan hakikate, vahşetten medeniyyete, esaretten hürriyete, cehaletten ilme kavuşturan Kur’an-ı Kerim’i öğretti.
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bütün kemal ve güzellikleri kendisinde toplamış, ahlak ve fazilet örneği mübarek ve muhterem bir şahsiyettir.
O’ndan önce ve sonra da böyle bir kimse gelmemiş ve gelmeyecektir. İslam dininin kısa zamanda cihanşumûl bir din haline gelmesi ve gönüllere taht kurması, onu tebliğ eden peygamberin ne yüksek ahlaka sahip olduğunu gösterir. Bütün insanlık O’nun yolunda gitmedikçe istenen huzur ve selamete erişemeyecektir.
O’nun için gerek ferd ve gerekse cemiyet olarak huzur, barış ve selamet istiyorsak O’nun yoluna toptan girmeli, O’nun izinde gitmeli ve neslimize bunu aşılamalıyız. Çünkü gerçek mutluluk O’nun yolundadır.
İşte bizler, ferdi ve ailevi hayatımızda, içtimai münasebetlerimizde Rabbimizin seçtiği bu şanlı Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin önderliğinde yaşamakla mükellefiz. Mü’min olarak yaşamak, Müslüman olarak can vermek isteyecek her ferdin yegane hayat önderi Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizdir. O’na iman bunu gerektirir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizi hayatımızın her noktasında kendimize örnek edinmeliyiz. O’nu örnek almak: O’nun getirdiği inanç sistemine sahip çıkmak ve hayatımıza tatbik etmemizle mümkün olacaktır. Bildiğiniz gibi O yaşayan bir Kur’an-ı Kerim’di. O’nun getirdiği değerleri tatbik edenler Kur’an-ı Kerim’in emirlerini yerine getiriyor anlamıyla eşdeğerdir.
İnsanlığın her zaman ve mekanda Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin tebliğ ettiği ilahi mesaja ve bu mesajın hayata geçi geçirilmiş şekli olan O’nun sünnetine ihtiyacı vardır. Çünkü İslam, sadece Kur’an-ı Kerim’den ibaret değildir. O, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin şahsında açıklanmış, hayata geçirilmiş ve bizzat O’nun öncülüğünde kurumlaşmış bir dindir. ALLAH Resûlü, bir taraftan Kur’an-ı Kerim’i tebliğ etmiş, bir taraftan O’nu açıklamış ve uygulamaya koymuş, diğer taraftan da Kur’an-ı Kerim’in değinmediği konularda tamamlayıcı rol üstlenmiştir. Bu açıdan, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin ve dolayısıyla sünnetin dinde önemli bir yeri vardır. O’nun bu konumu, Kur’an-ı Kerim’de çeşitli açılardan dile getirilmiştir. Buna göre; bazen Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize mutlak itaat etmeyi, O’na karşı çıkmamayı, O’nun verdiği hükümlere boyun eğmeyi emreden, bazen O’nun Kur’an-ı Kerim’i açıklamakla yükümlü olduğunu bildiren, bazen haram ve helal kılma yetkisine sahip olduğunu belirten, bazen de müslümanların uyması gereken güzel bir örnek olduğunu gösteren ayet-i kerimelerin Kur’an-ı Kerim’de yer aldığı görülür.
Kur’an-ı Kerim’de yer alan bu ayet-i kerimeler açıkça gösteriyor ki, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz olmadan, Kur’an-ı Kerim’i anlamak, dini tam olarak uygulamak mümkün değildir. Ayrıca, Kur’an-ı Kerim’i açıklama ve yürürlüğe koyma yetkisini Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize tanımak ya da tanımamak, insanlara değil, yalnızca ALLAH’a ait bir yetkidir. Bu yetkiyi, Peygamberine bizzat Cenab-ı Hak tanımıştır.
Bu bakımdan şu veya bu gerekçelerle sünneti reddedip, İslam’ın sadece Kur’an-ı Kerim’le anlaşılması gerektiğini savunanların iddiası dün olduğu gibi, bugün de önyargılı ve gayrı samimi bir anlayışın ürünü olmaktan öteye geçemez. Şurası muhakkak ki, bir müslüman için, dini ve dünyevi ayrımı gözetmeksizin Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin örnekliği kaçınılmazdır. O’nun gönderiliş gayesi, kendisine verilmiş olan risalet görevinin insanlığa ulaştırılması ve bu amaç doğrultusunda bir toplumsal yapının kurulmasıdır. Bu amaçla söylediği sözler ve yaptığı uygulamalar, kimi zaman farz, kimi zaman haram, kimi zaman müstehab, kimi zaman da mübah diye nitelendirilen hükümlere kaynaklık etmektedir. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’in buyrukları doğrultusunda, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize itaatin ve O’nu örnek edinmenin bir gereğidir.
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sünnetini bir kenara bırakarak İslam’ı kamil manada yaşamak mümkün değildir. Sünnet İslam’ın vazgeçilmez bir unsurudur. Eğer sünneti bir kenara bırakırsanız, Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetini tatbik edemezsiniz. Kur’an-ı Kerim’i en iyi anlayan ve hayatına tatbik eden Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizdir. O’nun fiil ve davranışlarında verilen mesajları bizler hayatımıza şiar edinir ve uygularsak, Kur’an-ı Kerim’i hayatımıza tatbik etmiş oluruz. Bu sebeple Sünnetin dışında bir İslam düşünmek mümkün değildir.
Mehmet Talü/ Milligazete
şehvar 2

Şehvar'ın 17. sayısı

Bismillahirrahmanirrahim
Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a, Selam, son peygamber’e ve O’nun sevdikleri üzerine olsun



Çocuğumuz nerede okursa okusun, şu bilgileri yavrularımıza ezberletelim, ezberleyelim:

Rabbimiz, Allah
Dinimiz, İslam
Kitabımız, Kur’an-ı Kerim
Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve selem
Kıblemiz, Kabe
Adem (as.)in neslindeniz
İbrahim(as.)ın milletindeniz
Bütün insanlarla kardeşiz
Kalu bela’dan beri müslümanız. (‘kalu bela’ şuna derler ki, Allah bütün ruhları yarattı. Ve “ Ben sizin rabbiniz değil miyim?” diye sordu. İman eden ruhlarda “kalu bela: dedi ki evet, (sen bizim Rabbimizsin)” dediler. İşte o günden beri Müslümanız.
Sözlerin en güzeline uyanlardanız.
İçini Hak için, dışını halk için süsleyenlerdeniz.
İtikatta, Ehlisünnet ve’l-cemaat meshebindeniz.
Kitabimiz, sözlerin en güzeli, kalbimizin kandili, aklımızın delili, gönlümüzün baharı, gözümüzün nuru, kulağımızın nağmesi, dilimizin zikri olan Kur’an-ı Kerimdir.
Bize öğütler veren, öğüdünü tutanların şanını yücelten, arkadan gelenlere doğru bir ün bırakan, dilimizin zikri Kur’an-ı Kerim.
Ana sütü gibi, okuyanın yaşına, kültürüne, anlayışına uygun gıdalar veren, her türlü derdine dermen olan Kur’an-ı Kerim.
Ve her çağın kitabı olan Kur’an-ı Kerim, bizim kitabımız, sizin kitabınız ve bütün insanlığın kitabıdır. Özetle: Hak’kın halka hitabı olan Kur’an-ı Kerim.

İslam beş şey üzerine kuruludur

1-Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, Hz. Mumahmed(s.a.v.) Efendimizin O’nun Peygaberi olduğuna şehadet etmek.
2-Namazı dosdoğru kılmak.
3-Oruç tutmak.
4-Zekat vermek.
5-Hacca gitmek.

İmanın şartı altıdır:

1-Allah’a iman
Allah vardır, birdir, eşi ve benzeri yoktur.
2-Meleklere iman
Melekler; yemeyen, içmeyen, erkek ve dişi olmayan, Allah’ın emrettiğini yerine getiren, nurdan yaratılmış varlıklardır. Cebrail, Mikail, İsrafil, ve Azrail (a.s) büyük meleklerdir.
3-Kitaplara iman
Allah’ın, peygamberlerine indirdiği yüz dört kitap vardır. Dördü büyük kitap, yüzü sahifedir. Dört büyük kitaptan Tevrat Hz. Musa (a.s)a, Zebur Hz. Davud (a.s)a, İncil Hz. İsa (a.s)a, Kur’an-ı Kerim Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)Efendimize indirildi. Yüz sahifenin on sahifesi Hz. Adem (a.s)a, elli sahife Hz. Şit (a.s)a, otuzu Hz. İdris (a.s)a, on sahife de Hz. İbrahim (a.s)a indirildi.
4-Peygamberlere iman
Allah Teala’nın, dinini kullarına bildirmek için görevlendirdiği insanlara peygamber denir. Peygamberlerin:
a-Sıdk: doğruluk
b-Emanet: güvenilirlik
c-Fetanet: kuvvetli bir akıl
d-İsmet: günahlardan korunmak.
e-Tebliğ: kendine gelen dini olduğu gibi tebliğ etme, sıtafları vardır.
5-Ahirete iman.
6-Kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman. Mehmet Talü Hoca ile dini meselelerimiz bülteni


Dergimizin 17. sayısını Allah’ın izni ile hazırladım. Büyükler ve küçükler için, bilinmesi ve unutulmaması gereken faydalı konular seçmeye çalıştım. Rabbim hepimize öğrendiklerimizle amel etmeyi nasip etsin inşallah.
Dergimiz hakkında önerilerinizi her zaman iletebilirsiniz. Halamın oğlu Nuri ağabeymin dergi hakkında benden iki isteği vardı. Biri dergide bana ait olan bir yazı, ikincisi görsellik. Görsellik için bir adım attık. İnşallah diğer isteğini de yerine getirebilirim, hayırlısı ile.
Bu arada dergimizin internet sayfası olmasına vesile olan ve siteyi hazırlayan kardeşim Cüneyt’e de, biraz geç kalmış olan teşekkürü bir borç bilirim. Şu anda asker ocağında olan kardeşime, Allah kolaylık versin, hayırlısı ile dönmeyi ona ve bütün kardeşlerime nasip etsin…. Allah’a emanet olun. Baki Selam
Not: Beşinci sayfadaki yazı biraz uzundu, hepsinin sığması için yazı karakterini küçültmek zorunda kaldım.

şehvar 1

19 Haziran, 2007

selam

Dergimin yeni sayısı hazır sayılır. dağıtım işine başladığım da dergimizi internet'te okuya bilirsiniz. kısmet olursa çarçamba günü inşallah karşınız da olur

26 Nisan, 2007

Kırlangıç

"kırlangıç kuşu havada, kalbim kırlangıç kuşu gibi olsa" Ben kırlangıç kuşunu severim. Bir yada iki gün önce idi onları düşündüm "ne zaman gelirler acaba" diye aklımdan geçmişti. Kırlangıç, en geç göç eden ve en erken giri dönen bir göçmen kuştur. Odamın penceresinden yada hava uygunsa balkondan onları seyretmek hoşuma gider. Kırlangıç'ın yanında karga ve martılarda olur ama onlar, kırlangıç gibi gitmezler, hep bizimledirler yaz, kış. Kırlangıç, gökyüzünde uçarken sanki meydan okur diyer kuşlara. Öyle hızlı ve atıkler ki, ben "gökyüzünün akrobatları" derim onlara. Hele bir yuvalarına girişleri var ki görülmeye değer. Öyle, hızla uçaken, bir pike yapıp o hızla yuvalarına giriyorlar. Genel olarak, balkon tavanının bir köşesine yaptıkları o küçüçük yuvalarını yıkmadan bu olayı nasıl yapabiliyorlar merak ediyorum. Merakımı gederebilmek için yakından görmek isterdim doğrusu.

Kırlangıç kuşunu bir yere konmuş olarak göremessiniz, hep havadadırlar. Bunu fark ettiğimde merak ettim nedenini, meğerse kırlangıç'ın ayakları yürümeye ve sıçramaya elverişli değilmiş, sadece tutunmaya...

Neyse benim asıl söylemek istediğim şey, bugün onları gördüğümdü. Gelmişler. Akşam üzeri idi pencerenin önünde tespih çekiyordum. Gökyüzünde uçan iki kuş gördüm. Şaşırdım, bu şaşkınlığımın sebebi, hem kuşu kırlangıca benzetmiş olmamdandı, hemde ankarada gökyüzüne baktığınızda öyle uçuşan pek kuş göremezsiniz de ondandı. "Bu arada şöyle bir açıklama ihtiyacı oldu ben bir aydan fazladır ankarada ablamın yanındayım."

Hemen dürbünü aldım ve baktım, gerçekten tahminim doğruymuş. Kırlangıçlar gelmiş, çok sevindim. Gelmişler ve buradalar. Hoş geldiniz ve inşallah çabuk gitmezsiniz.


delikız

25 Nisan, 2007

Ne Kadar Masumsun

Rabbim herkese, azmetmenin böyle güzel sonuçlarını göstersin inşallah. bu blog'a sahip olduğum günden beridir yazıların yanında resim yayınlamayıda istiyordum ama bir türlü yapamıyordum. Elhamdulillah ki bu gün bunu yaptım. ilk resim bu güzelliğe kısmet oldu. çokta güzel oldu.


delikız

09 Nisan, 2007

-KIRKAMBAR-

1-) Avrupa’da labaratuarlarda yapılan araştırmaya göre Zemzem suyu diğer sulara göre çok daha az kükürt taşımaktadır.
2-) Yine aynı araştırmaya göre diğer sulara nazaran çok daha besleyicidir ve çok daha fazla mineral barındırmaktadır.
3-) Kaynağı henüz bulunamamıştır. Nereden geldiği şu anki teknolojiye göre bile bilinemiyor. Yakınların da hiçbir kuyu yok ve denize de 80 km uzaklıkta. Bu şartlarda suyunu denizden veya başka bir kuyudan alması imkansız. Nasıl oluyor da yıllardır suyu bitmiyor, bunu kimse bilmiyor.
4-) Açlığını gidermek için içen kişinin açlığını, susuzluğunu gidermek için içenin susuzluğunu giderir.
5-) Sadece 1,5 metre derinliğindeki ufacık bir kuyuda çıkan su, hac mevsimi boyunca milyonlarca hacının tüm su ihtiyacını karşılamaktadır ve hiçbir zaman ne azalma ne de kuruma göstermemektedir.
6-) Dünya Sağlık Örgütü (who)’nün raporlarına göre dünya’daki en içilebilir ve sağlıklı sulardan biri.
7-)amerikada yapılan test sonuçlarına göre dünyada içinde mikroorganızma ve bakteri bulundurmayan tek su zemzem suyudur.


Onun içinde ne var?
Çocuklarınız ne yiyor?
Biliyormusunuz?
Harribo, Marsmellow, Toffe ve marketlerden satın alınan diğer şekerlemeler, çikolatalar, dondurmalar, meyvalı meyvasız yoğurtlar, pastalar, kekler, sakızlar...
Peki, “Bunların içinde ne var?” diye hiç düşündünüz mü?
Maalesef bu ve benzeri gıda maddeleri, ekseriya, domuz ve benzeri hayvanların berilerinden, kemiklerinden, iç yağlarından, kıllarından, maya ve enzimlerinden üretilen katkı maddeleri ihtiva edebilmektedir
Halbuki, dinimizde bunların yenmesi haram kılınmıştır.
Peki siz Anne ve Babalar…!
Sorumlu insanlar olarak, bu maddeleri marketlerden satın almadan önce
Onun içinde ne var?
Sorusunu sorup araştırmak zorunda değil misiniz?



Yemekten hemen sonra şu 7 şeyi yapmaktan kaçınınız:

Yemek yedikten sonra ne yaptığınız sağlığınız için çok önemli.Uzmanlara göre, yemek yedikten sonra yapılması sakıncalı olan şeyler, zamanla sağlık problemlerine neden oluyor…

Yürümeyim:
İnsanlar çoğu zaman,yemeklerden sonra 100 adım yürümek 99 yaşına kadar yaşamanızı sağlar derler. Gerçekte bu doğru degildir. Yürümek sindirim sisteminin aldığımız gıdalardan besinlerin emilimini engeller.

Hemen uyumayın:
Aldığımız gıdalar yeterince sindirilemez. Bu durum bağırsağımızda gastrit ve enfeksiyona önderlik eder.

Banyo yapmayın:
Banyo yapmak ellerdeki, bacaklardaki ve vücuttaki kan akışını hızlandırır, böylece mide çevresindeki kan miktarı bu durumda azlır. Bu da midemizin sindirim sistemini zayıflatır.

Hemen meyve yemeyin:
Yemeklerin peşinden yenen meyveler midenin havayla davul gibi şişmesine neden olur.

Çay içmeyin:
Zira çay yaprakları yoğun asit içerir. Bu madde tükettiğimiz gıdalardaki proteinin hazmını zorlaştırır.

Kemerinizi gevşetmeyin:
Yemekten sonra kemeri gevşetmek kolaylıkla bağırsak düğümlenmesine ve tıkanmasına neden olur.

Sigara içmeyin:
Uzmanlarca yapılan deneyler, yemeklerden hemen sonra içilen bir sigaranın 10 sigaraya eşdeğer olduğunu kanıtlamıştır. Bu durumda kanser olma riski daha yüksektir. (bu bilgileri gıdaraporu comdan aldım)
şehvar6

Mehmet Talü/Milligazete

Mevlid Gecesi

Mevlid Gecesi, bütün İslam aleminin mukaddes kabul edip ihya ettiği en mübarek gecelerden biridir. Yüce Yaratıcının insanlığa gönderdiği en son rahmet elçisi, İlahi vahyin son ve tamamlayıcı halkası Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) efendimizin ALLAH’tan getirdiği ilahi daveti, sünnetini ve örnek ahlakını anlamak, O’na duyulan derin sevgiyi gönüllerden sözlere ve toplumsal bilince aktarmak amacıyla asırlardır Müslümanlar O’nun dünyaya gelişini Mevlid Kandili olarak kutlamaktadır.

Mevlid Kutlanması Bir Bid’at-i seyyie Değildir
Bazı bozuk fırkalar ve onların mensupları Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin doğum yıldönümünün kutlanmasını kötü bir bid’at olarak görüyor ve bu kutlamayı yapanları kınıyor. Bu kötüleme ve kınamalar yersizdir. Süyûti, İbn-i Hacer el-Askalani ve İbn-i Hacer el-Heytemi gibi büyük din alimleri ve daha nice ulema ve fukaha, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin doğumunun kutlanmasını güzel bir yenilik olarak görmüşler ve tahsin etmişlerdir.
Mevlid kelimesi, “doğum, doğum yeri ve doğum vakti” gibi anlamlara gelir. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.) efendimizin doğumunu anlatmak için kullanılan “mevlid-i nebi” Türkçemiz’de kısaca mevlid kandili olarak anılır. Mevlid törenleri İslam dünyasında yaygınlık kazanarak günümüze kadar devam etmiştir. Esasen Resulullah (S.A.V.) efendimizin doğum yıldönümünü kutlama maksadıyla başlayan mevlid töreni giderek, Kadir, Mirac, Regaib ve Berat gecelerinde veya sünnet, evlenme, ölüm, deprem gibi önemli olaylar vesilesiyle yapılmaya başlanmış ve toplumsal geleneğimizde yer alan önemli bir dini-kültürel öğe olmuştur.
Osmanlılar döneminde mevlid törenine ayrı bir önemin verildiği bilinmektedir. Osmanlı’nın ileri döneminde Mevlid Alayı diye anılan görkemli törenlerde şeyhülislam, vezirler ve diğer askeri ve mülki erkan, büyük müderrisler, belli bir düzen içinde rebiülevvel ayının on ikisinde Sultan Ahmed Camii’nde yerlerini alırlardı. Padişahın gelmesinden sonra vaazlar verilir, mevlidhanlar tarafından Süleyman Çelebi’nin yazdığı mevlid okunur ve bu esnada Medine’den getirilmiş olan hurmalar camide bulunanlara ikram edilirdi.
Edebiyatımızda Peygamberimiz’in doğum günü olan bu kutlu günü anlatan birçok eser yazılmıştır. Bunlar içinde Süleyman Çelebi’nin yazdığı mevlid, Osmanlı’dan beri halen ülkemizde değişik vesilelerle coşkuyla, bir ayin atmosferi içerisinde okunmakta ve dinlenmektedir.
Mevlid okuma ve okutmanın bid‘at olduğu şeklinde birtakım iddialar gündeme getirilmiştir. Bid‘at, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz zamanında olmayan “dinî” mahiyetli bir hususun sonradan dine sokuşturulması, dinden sayılması olarak tarif edilir. Mevlid okuma ve okutmanın bid‘at olarak nitelendirilebilmesi için ona, “Ölünün kırkıncı gününde veya sene-i devriyesinde mevlid okutmak gereklidir” demek gibi dini bir gereklilik veya ibadet şeklinde bir muhteva yüklenmesi gerekir. Mevlid okumanın gerekli, vacip veya mendup olduğu iddia edilmediğine, en fazla bunun hoş ve güzel bir gelenek olduğu bilinip kabul edildiğine göre bunun bid‘at olarak değerlendirilip, insanların kafasına kuşku sokmak son derece yanlıştır. “Mevlid okunacağına hatim okunsa, Kur’an-ı Kerim’den bir bölüm okunsa daha sevap ve daha faziletli olmaz mı?” şeklindeki bir itiraz da yersizdir. Kur’an-ı Kerim okumak, namaz kılmak daha sevap ve faziletli bir davranıştır, ama burada mesele sadece sevap meselesi değildir. Mevlid, toplumsal bir coşkunun, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin sevgisinin ve ona bağlılığın üst düzeyde edebi ve estetik olarak hissedilmesi, yaşanması ve dışa vurulması de- mektir. Kur’an-ı Kerim okumakla mevlid okumayı birbiriyle mukayese etmek veya birini diğerine alternatif göstermek yerine ikisini ayrı ayrı ve her birini kendi yeri ve amacı doğrultusunda değerlendirmek ve yaşatmak daha doğru olur.
Burada hatırlanması ve hatırlatılması gereken önemli bir husus vardır; o da, mevlid gibi dini eğitim ve coşkuyu içeren sosyal ve geleneksel törelerin asli ibadetlerin yerine geçmediği, bu tür sosyal ödevlerin kişileri üzerlerine bizzat gerekli olan namaz, oruç, Kur’ an okuma, infak ve yardım gibi dini yükümlülüklerden muaf tutmadığı hususudur. Ancak günümüzde, özellikle de toplumumuzun dini konularda sağlıklı ve doğru şekilde bilgilendirilmemiş kesimlerinde mevlid, türbe ziyareti, Kur’an-ı Kerim okutma, mübarek gün ve gecelerde dini törenlere katılma gibi daha çok şekille ilgili dindarlığın hayli rağbet gördüğü ve bunun giderek dini vecibelerin yerini aldığı da üzülerek müşahede edilen bir gerçektir. Halbuki bütün bunlar, özde yakalanan ve yaşatılan dindarlığı ve gerçek dini vecibeleri güzelleştiren ve kolaylaştıran tali ve şekli katkılar olarak tanımlamalı ve bilmelidir.

Ancak bu kutlamalarda İslamın ruhuna ve Şeriat-ı Ahmediy’yeye aykırı haller ve şeyler olmamalıdır. Mesela:
1-Kadın erkek karışık olarak Mevlid kutlaması yapılmamalıdır.
2-Kur’an-ı Kerim kıraati ve mevlid kasideleri birtakım cerrarlar tarafından tarifeye bağlı şekilde ücretli okunmamalıdır.

Zamanımızda dehşetli bir dinden uzaklaşma, irtibat cereyanı vardır. Mevlid törenleri halkı ve gençliği Peygambere ve dine yak-laştırmak için güzel ir vesiledir. Yeter ki, Mevlid bezirganlığa alet edilmesin, ruhsuz ve basmakalıp bir şekilde kutlanmasın, törene katılanlar coşturulsun, heyecanlandırılsın, gönüller harekete geçirilsin.





Şehvar 4

İşte Şehvar'ın 16. sayısı

Bismillahirrahmanirrahim

Hamd, alemlerin Rab’bine, selam, son Peygamber’in ve diğerlerin üzerine olsun




Esselatüvesselamüaleyke* ya Resulallah**
Esselatüvesselamüaleyke ya Habiballah***
Esselatüvesselamüaleyke ya Seyyidel evveline vel ahirin****

*Allah’ın rahmeti, hidayet bereket ve ihsanı, selam ve senası senin üzerine olsun. Seni bütün felaketlerden selamet buldursun.
**ey Allah’ın Resulu
***ey Allah’ın sevgilisi
****ey evvelin ve sonranın efendisi






...Marta bakan biliyordu geleceğini
Nisana bakan görüyordu alaca renklerini
Kızıl ve yeşil seherini
Mayısa bakan buldu seni
Ve bir bahar günü doğdun sen

Sana Leyla dedim Suna dedim şiirlerde şarkılarda
Gerçek adın bir fısıltı gibi kaldı ağızlarda dudaklarda
Çatlar yüreğim bir nar gibi o sırrı anar da
Avunurum doğumundan gelen muştulu armağanlarla
Melekler gökten geldi armağanlarla
Ve bir bahar günü doğdun sen

Bir bahar günü doğdun sen
Baharın ta kendisi oldun sen…/Sezai Karakoç



Esselamü aleyküm sevgili dostlar, dergimin bu sayısında sizlere Ankara’dan ablamın yanından sesleniyorum. Bu sayıyı Peygamber Efendimize (as); onun doğumuna ve bu esnada vuku bulan olaylara ayırdım. aslında iste-ğim Mevlid kandilinden önce dergiyi siz sevgili okuyucularıma ulaştıra bilmekti. Kısmet böyleymiş her işte bir hayır vardır deyip, vaktin geçmiş olmasına rağmen bu güzel hayatı tekrar hatırlamak ve hatırlatmak istedim. Baki Selam


şehvar 1

06 Nisan, 2007

Elhamdulillah

Şehvarın 16. sayısı biraz zorda olsa çıktı. bilirsiniz işte, bazen terslikler insanın yakasını bırakmaz. yapmak istediğiniz işte sürekli engeller çıkar önünüze. buda yapmaya çalıştığınız işin sürekli gecikmesine neden olur, siz böyle olmasını hiç istemediğiniz halde. ama biz, inanan kişiler, başımıza gelen her işte bir hayır olduğunu bilir, öyle inanırız ve tevekkül ederiz. şu ayeti kerimeyi aklımızda tutmaya çalışarak "hayır sandığınız da şer, şer bildiğiniz de hayır olabilir Allah bilir siz bilemessiniz" işimize bakarız.

dergimin bu sayısını ankara hazırladım. mutad olan, istanbulda hazırlanıp oradan ankaranın yolunu tutmaktı ama bu sefer tam tersi oldu, gurbetten sılaya gitti şehvar. ankaradaki dostlarımız heralde bu sözüme kızmazlar. derginin bu sayısında yazıları peygamber efendimiz as. anlatan yazılardan seçtin. doğumundan önce ve sonra vuku bunun olaylardan söz eden yazılar ve kişiler var bu sayıda.
O'nu bu vesile ile bir kes daha anmamı saylayan Allah'a ne kadar şükretsem azdır.

delikız

29 Mart, 2007

kısmet

dergimin 16. sayısını, kainata teşrifinin 1436. yıl dönümünü kutlayacağımız, peygamber efendimiz as. doğum günü olarak bilinen mevlid kandiline denk gelen 30 mart cuma gününe yetiştirmeyi çok istedim ama kısmet olmadı. inşallah kutlu doğum haftasına yetişir. dua edin diyecem ama kim bu yazıyı okuyacakta dua edecek. dergi konusunda gayret sadece bendenmi?acaba

delikız

12 Mart, 2007

Hayatı Anlamak

Hep sevda vardır insanlarda
Kiminde paraya, kiminde arabaya,
Kiminde ise başarıya
Sevda dedik yanıldık,
Zaafların peşinde koşmalara.
Mübarek davalara duyulan,
Bağlılıktır, doğruluktur sevda.
Yanılmamak ve yanıltmamak,
Sapıtmamak ve saptırmamak.
Hayatı adamca yaşamaktır sevda,
Karanlıkları yıtmaktır,
Ve ulaşmaktır Nur'a.

Rıdvan Murat Kara

18 Şubat, 2007

Kuss Bin Saide'nin Hutbesi

Ey insanlar!
Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz! İbret alınız!
Yaşayan ölür, ölen fena bulur.
Olacak neyse olur.
Yağmur yağar, otlar biter; çocuklar doğar, annelerinin ve babalarının yerini alır.
Derken hepsi ölüp gider.
Hâdiselerin ardı arası kesilmez.
Hepsi birbirini kovalar.
Kulak tutunuz, dikkat kesiliniz; gökte haber, yerde ibret alınacak şeyler var.
Yeryüzü bir büyük divan, gökyüzü bir yüksek tavan.
Yıldızlar yürür, denizler durur.
Gelen kalmaz, giden gelmez.
Acaba vardıkları yerden hoşnud olup da mı kalıyorlar?
Yoksa orada kalıp da uykuya mı dalıyorlar?
Yemin ederim, yemin ederim ki,
Allah'ın indinde bir din vardır ki, şimdi içinde bulunduğunuz dinden daha sevgilidir.
Ve Allah'ın gelecek bir peygamberi vardır ki, gelmesi pek yakındır.
Gölgesi başınızın üstüne geldi.
Ne mutlu o kimseye ki, ona iman eder; O da kendisine hidayet eyleye!
Yazıklar olsun Ona isyan ve muhalefet edecek bedbahta!
Ey İnsanlar!
Hani ya babalar, dedeler, atalar?
Nerede soy sop?
Hani o süslü saraylar ve mermer binâlar yükselten Ad ve Semûd kavimleri?
Hani ya, dünya varlığından gururlanıp da kavmine, 'Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?' diyen Firavun'la Nemrud?"
Onlar, zenginlikçe, kuvvet ve kudretçe sizden çok daha üstün idiler.
Ne oldular?
Bu yer onları, değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı.
Kemikleri bile çürüyüp dağıldı.
Evleri yıkılıp ıssız kaldı.
Yerlerini, yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor?
Sakın, onlar gibi gaflete düşmeyin!
Onların yolundan gitmeyin!
Herşey fanidir.
Baki olan ancak Allah'dır.
Ki O, birdir, şerîki ve nazîri yoktur.
İbadet edilecek ancak O'dur, doğmamış ve doğurmamıştır.
Evvel gelip geçenlerde, bize ibret alacak şey çoktur.
Ölüm bir ırmaktır.
Girecek yerleri çok, ama, çıkacak yeri yoktur.
Büyük, küçük hep göçüp gidiyor.
Giden geri gelmiyor.
Kat'i bildim ki, herkese olan, size ve bana da olacaktır.
Ben Allah'a güveniyorum.


delikız

03 Şubat, 2007

Şükür Kavuşturana

Kaç gündür siteme giremiyorum. Anlamadım sorun ne, neyse ki cüneyt buradaydı da yardım etti sağolsun. Cüneyt olmasaydı ben bir daha asla giriş yapamıyacaktım ve şehvarın sanal alemi belkide sona erecekti. Biraz fazlaca dramatize ettim galiba, ama gerçekten de öyle olacaktı. Dergimi sevdiğim kadar burayıda sevdim. Gerçi dergiyle daha iyi bir kıtlem var belki ama olsun. Burasıda benim biraz daha kendi kendime olduğum, istediğimi istediğim anda yapabildiğim bir yer( burada aklına geleni hemen yazıp yayınlıyorsun rahat yani)günlüğüm gibi. Günlük tutmayı severim. Belki bir gün günlüğüme yazdıklarımdan bir şeylerde yazarım. Tabi şöyle uygun bir şeyler. Nuri abim geçenlerde buradaydı bana dedi ki "dergi de artık senin yazılarına görmek istiyoruz" böylece onun isteğinide yerine getirmiş olurum. Gerçi onun internetle arası hiç yokmuş.

Bu arada Teyzemin kızı Ayşe'nin eşi trafık kazası geçirdi, durumu ağır.Allah Yardımcısı olsun hayırlı şifa versin. Eşine çocuklarına annesine kardeşlerine sevdiklerine ve gençliğine bağışlasın. Dualarımız onun içinde artık.


delikız

21 Ocak, 2007

Kırkambar

Bunları Biliyormusunuz?

Bir karınca kendi ağırlığının elli katı ağırlığı kaldırabilir.
Niagara Şelâleleri’nden saniyede 63 milyon litre su akmaktadır.
Bir insan yaşamı boyunca iki yüzme havuzunu dolduracak kadar tükürük salgılar.
Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.
Eşeklerin göz konumu öyledir ki, her zaman dört ayaklarını da görebilirler.
Yetişkin bir insan günde ortalama 23 bin kez nefes alır.
Yeni Zelanda, dünyadaki her türlü iklimin yaşandığı tek ülkedir.
Bir bal arısı, bir çorba kaşığı bal yapabilmek için 4200 çiçeğe konar.
600 tane bitki cinsi et yer.



Ne? Neden? Niçin?

Atlar nasıl ayakta uyuya biliyorlar?
Amerikan kovboy filmlerinde, atların geceleri kamplarda veya gündüz daima ayakta, binilmeye hazır vaziyette durduklarını seyrederiz. Doğrudur, atlar nadiren yatarlar, genellikle hasta oldukları veya doğum yapacakları zaman. Atlar günlerce, hatta haftalarca yere yatmadan ayakta durabilirler ve yol gidebilirler. Ayakta dururken dizlerini kilitlemeleri ve uyumaları mümkündür. Siz bunu denerseniz, beyninizin üstüne düşmeniz kesindir. Bilim insanları, atların ayakta iken daha rahat olduklarını ve daha az enerji sarf ettiklerini söylüyorlar. Çünkü atın vücudu bir hayli büyüktür ve yatarken nefes almasında iç organları kimi güçlüklere yol açar.

Yeşil ot yiyen ineklerin sütleri niçin beyazdır?
Hayvanların yedikleri gıdaların renklerinin, neresinden çıkarsa çıksın, çıkan şeyin rengi ile bir alakası yoktur. Buna en iyi örnek inektir. Bir ineğin en çok yediği yeşil renkli otlardır. Bu otlar ineğin dört odalı midesinde çözülür ve moleküllere ayrılır, moleküllerin ise renkleri yoktur. Sütün renginin beyaz olmasının nedeni içinde çözünmüş halde bulunan kalsiyum kasinat (case-inate)tır.


Bitkilerle Tedavi Yöntemleri\3

Ihlamur
Türü: AğaçHastalık: StresTedavi: Kaynatılıp içilir, yada içilen suya katılır. Yan Tesiri: Aşırı miktarda ıhlamur uzun süre kullanılırsa kalbe zarar verir. Bazılarında bahar nezlesi yapar. Oğul otu ile beraber kullanılır. Bahar nezlesi içinde balla karıştırılıp yenir.Önemli Notlar: Grip ve öksürüğe yaprağı da çiçeği de fayda verir.İçindekiler:Uçucu yağ, Tanen, Şeker, Glikozit (terletici), Saponin, Hesperiddin(Sarı boya), C-P vitaminleri, Kadın-Erkek hormonları, Sakkaroz, Glikoz, Tanen, Reçine, Enzimler, Tatrikasit Tuzu.

Böğürtlen
Türü: MeyveHastalık: Soğuk algınlığıTedavi: Böğürtlen yaprağı, biberiye, nane kaynatılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir.Yan Tesiri: Kabızlığa meyyal olanlar yaprağından yapılan çaylardan kaçınmalılar.Önemli Notlar: Ağaç Çileği, Kızamık, Kür, Tilki Üzümü olarak da bilinir. Böğürtlen kanı temizleyen bir bitkidir. En fazla anti-toksidan içiren meyvedir. Kanserojen maddeleri etkisiz hale getirir.İçindekiler: Elma asidi, Limon asidi, Flavon, C vitamini, Uçan yağ, Mineraller, Vitaminler

Kuşburnu
Türü: MeyveHastalık: GripTedavi: Kuşburnunda bol miktarda C vitamini olduğu için, vucudun direncini arttırır. Vucudu soğuktan mütevellid rahatsızlıklara karşı korur. Kaynatılıp balla tatlandırılarak birer su bardağı içilir.

Bunları biliyormusunuz, dışındaki bilgiler Milligazeten alınmıştır.

Soru / Cevap

Soru: Karides, kalamar, kerevit, istakoz, midye, istiridye, yılan, salyangoz, kaplumbağa, kurbağa ve yengeç yemenin hükmü nedir.
Cevap:Bismillahirrahmanirrahim
Deniz avının ve denizden gelen yiyeceğin helâl olduğunu: “Hem size hemde yolculara fayda olmak üzere, faydalanmanız için de-niz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı…”(Maide sûresi: 96) ve buradan taze et yendiğini: “İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Şu da tuzludur, acıdır. Boğazı yakar. Hepsinden de taze et, balık yersiniz…” (Fâtır sûresi: 12) ifade eden âyet-i kerimelerle; Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayete göre deniz suyuna dair bir soruya, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin verdiği: “Onun suyu temiz, meytesi yani içinde öleni helaldir. (Ebu Dâvûd, Taharet: 41; Tirmizî, Taharet: 52; Neseî, taharet: 46; Muvatta, Tahâret: 12) şeklindeki cevapla, haklarında özel hüküm bulunmayan konularda mubahlığın esas alınacağı ve pis şeylerin yenilemeyeceği gibi genel prensipler suda yaşayan hayvanlara dair hükümlerin temelini teşkil eder.
Daima suda teayyüş eden yani suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan sadece balık türündeki her nevi balık etleri yiyilebilir, helaldir. Balık çeşitlerinin tümü yenir. Yeter ki balık cinsi olsun, başka bir cinsten olmasın. Kalkan balığı, sazan, balığı, yunus balığı, yılan balığı, Ceris balığı (Siyah bir balıktır) bu kısımdandır.
Fakat balık gibi denizde, suda yaşadığı halde balık cinsine dahil olmayan habis, yani pis, çirkin sayılan diğer su hayvanları da vardır. Onların yenmesi caiz olmaz. Mesela Karidesler, kalamarlar, kerevitler, istakozlar, midyeler, istiridyeler, salyangozlar, kaplumbağalar, kurbağalar, yılanlar ve yengeçler helal değildir, etleri yenilemez.
Bunun sebebi, bu çeşit hayvanların gerek görünüş, gerekse yenen kısımları itibariyle hoş olmaması, çirkin ve pis sayılmasıdır. Nitekim gıda, beslenme ve tıp uzmanlarınca, karidesin kolesterol deposu olduğu, midye başta olmak üzere kabuklu deniz ürünlerine yaklaşmamak gerektiği belirtiliyor.
Aynı şekilde su samuru, deniz insanı, deniz aygırı, deniz domuzu, deniz kaplumbağası gibi, balık suretinde bulunmayan deniz hayvanlarının yenilmeleri helal olmadığı gibi avlanılmaları da helal görülmemektedir.
Sonuç olarak: balık dışındaki deniz, su ürünleri helal değildir, haramdır. Deniz avından maksad: Sadece balığın her çeşididir. Mehmet Talü/milligezete


*******************


Dostluk, Kardeşlik ve Sohbet Adabı\İhya’dan

Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

(bir mümin tarafından) Selamlandığınız zaman ya daha güzeliyle karşılık verin ya da aynısıyla mukabele edin! 4\86

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

-Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir ameli haber vereyim mi?
-Evet ey Allah’ın Resulü
-Aranızda selamı yayın!

Konuşmadan önce selam vermeli ve selam verirkende musafaha yapmalıdır: Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: kim selamdan önce söze başlarsa, selam verinceye kadar ona cevap vermeyiniz.

Evinize girdiğiniz zaman orada bulunanlara selam veriniz. Çünkü selam vererek girdiğiniz eve şeytan girmez.

Musafahanın(el sıkma) selamla birlikte yapılması sünnettir. Birgün Resulüllah’ın huzur’u saadetine giren bir kişi ‘Esselamü aleyküm’ dedi. Hz. Peygamber ‘bu on hasenedir’ buyurdu. Sonra başka biri geldi ve ‘Esselamü aleyküm ve rahmetüllah’dedi. Hz. Peygamber bu kez ‘bu yirmi hasenedir’ buyurdu. Daha sonra üçüncü bir şahıs geldi ve o da ‘Esselamü aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatühu’ dedi. Hz. Peygamber ona ‘bu otuz hasenedir’ buyurdu.

Enes şöyle anlatır: Resulüllah’a sekiz sene hizmet ettim. bana bir defasında şöyle demişti:

Ey Enes! Abdesti güzelce al ki ömrün artsın. Ümmetimden kime rastlarsan selam ver ki hasenelerin çoğalsın. Evine girdiğin zaman aile efradına selam ver ki, evinin hayrı çoğalsın.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Sakın Yahudi ve hıristiyanlara önce siz selam vermeyin. Yolda onlardan birine rastladığınız zaman onu yolun en dar yerinden geçmeye mecbur edin.(onlara yolu daraltmak ancak yolda genişlik yoksa caiz olabilir. Eğer genişse boşu boşuna onlara eziyet vermek yasaktır.)

delikız

Sahabenin Hayatından Örnekler/ Hz. Ömer

Ağlayan çocuk

Hazret-i Ömer’in Halifeliği (Devlet Başkanlığı) zamanıydı. Başkent Medine’ye yabancı bir kervan geldi. Develerini yıkıp, konakladılar... Halife her zaman olduğu gibi, gece şehri dolaşmaya çıktı. Yolda, Eshâb’dan (Sevgili Peygamberimizin arkadaşlarından) Hazret-i Abdurrahman’a rastladı. Ona dedi ki: - Ey Avfın oğlu! Gel, seninle bu gece misafirimiz olan kervanı bekleyelim.Onlar rahat uyusunlar. Çünkü yorgundurlar. Canları ve malları herhangi bir zarara uğramasın!... Hazret-i Ömer bu teklifte bulununca, Hazret-i Abdurrahman da seve seve kabul etti. Birlikte kervanın etrafında göz-kulak olmaya başladılar.O sırada yakındaki bir evden çocuk ağlaması işitildi. Çocuğun sesi kesilmediği için, Halife evin kapısına gitti. İçeride bulunanlara, “Küçüğü susturmalarını rica” etti. Sonra dönüp geldi. Gece boyunca, çocuğun sesi işitildikçe, birkaç kere daha evin kapısına gitti. Çocuğun ağlaması bir türlü dinmiyordu. Seher vakti olunca, Hazret-i Ömer son defa oraya gitti. Çocuğun annesine: - Sen ne biçim anasın! Bütün gece evlâdını ağlattın. Belli ki, açtı! diye çıkıştı. Kadıncağız cevap verdi: - Halimi anlamadan niçin beni azarlıyorsun? Hazret-i Ömer, kendini tanıtmadan sordu: - Haline ne olmuş? - Çocuğu sütten kesmiştim.. - Sütün yoksa başka şeyler yedirseydin. - Evde onun yiyeceği bir şey yok ki, biz çok fakiriz... - Çocuğun kaç yaşında? - Daha yaşını doldurmadı. İşte bu cevap üzerine Hazret-i Ömer öfkelendi. - Peki niçin bu kadar küçük bir yavruyu sütten kestin? Kadıncağız içini çekti: - Halifemiz Hazret-i Ömer’e Cenâb’ı Hak insaflar versin.Çocuklar sütten kesilmeyince, bizim gibi bir fakire nafaka vermez. Fakirlik maaşı bağlamaz. Onun için yavrumu erkenden sütten kestim.Bunun üzerine Halife ağlayarak mescide girdi. Gözyaşları yüzünden namazı zorla kıldırdı. Selâm verdikten sonra cemâate döndü. Gene ağlayarak: - Sizin Ömer’inize yazıklar olsun!.. Sizin Ömer’inize yazıklar olsun!.. diyerek kendini suçladı. Sonra bütün Medine halkına, tellallar (haberciler) çıkarttı. Onlar da bildirdiler ki: - Hangi Müslüman’ın oğlu veya kızı dünyaya gelirse, hemen Halifeye bildirsin.Beytülmal’dan (hazineden) nafaka (maaş) verilecektir. Hiç kimse nafaka yüzünden evladını vaktinden önce sütten kesmesin!.. O günden sonra artık Medine’de, açlık sebebiyle ağlayan çocuk sesi işitilmedi.


Bir insanı tanımak İçin

‘Bir adam Hz. Ömer (r.a.)’in yanında bir hususta şâhitlikte bulunmuştu. Ömer ibnü’l-Hattâb hazretleri ona, ‘ Ben seni tanımıyorum, seni tanıyan birini getir, dedi. Orada bulunanlardan birisi, Ben onu tanıyorum, deyince Hz. Ömer, Nasıl bilirsin? diye sordu. O da, Emin ve âdil bir adam olarak tanıyorum, cevabını verdi. Hz. Ömer (r.a.) tekrar sordu: Gecesini gündüzünü bildiğin, yakın bir komşun mudur? Hayır, diye cevap verdi adam. Hz. Ömer (r.a.) sormaya devam etti: İnsanın takvâsını ortaya koyan, muâmelesidir. Bu adam, alışveriş yaptığın bir kimse midir? Adam tekrar, Hayır, dedi. Hz. Ömer (r.a.) bu defa; Bununla, insanın ahlâkının güzel veya çirkin olduğunu anlamaya imkân veren bir yolculuk yaptın mı? diye sordu. Adam bu soruya da, Hayır, cevabını verince, Hz. Ömer (r.a.), Sen onu tanımıyorsun, dedi ve sonra da adama dönerek, Git, seni tanıyan birini getir, buyurdu. Demek ki bir insanı iyi tanıyabilmek, doğruluk ve dürüstlüğünden emin olabilmek için; onunla, ya yakın komşuluk yapacaksın veya alış-verişte bulunacaksın yahut da beraber yolculuk edeceksin... Aksi takdirde, yani bu ölçülerden hiçbirisi ile tartmadığın bir kişi hakkında, müsbet veya menfî yönde şahâdette bulunmayacaksın. Zira bu demektir ki, sen onu tanımıyorsun.


Hz. Ömer’in adaleti

Medine’de kıtlık baş gösterdi. Hazret-i Ömer, hemen bir deve kestirdi ve “Etini fakirlere dağıtın!” diye emretti. Görevli, etlerin güzel bir parçasını da Hazret-i Ömer’e ayırdı. Yemek zamanı olunca, iyice pişirip Halifenin önüne getirdi.Hazret-i Ömer hayretle sordu: - Bu yemek neredendir? - Efendim, kesilmesini emir buyurduğunuz deveden size düşen paydır... Hazret-i Peygamberin sevgilisi “Koca Ömer”in rengi değişti: - Devenin iyi yerlerini kendisi yiyip, artanı fakirlere vermek çok kötü bir şeydir, dedi. Hemen bu yemeği kaldır ve çocuk sahibi, fakir bir aileye götür. Az sonra önüne gelen kuru arpa ekmeği ile zeytinyağını “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek afiyetle ve gönül rahatlığıyla yedi. İşte bu yüzden bütün âlimler fikir birliği etmişlerdir ki: “Hazret-i Ömer’in adâleti, kendinden önce ve sonrakilerden daha büyüktür.”

Aradaki fark

Hazret-i Ömer ‘r.a.’ anlatıyor: - Bir gün Resûl-i ekrem ‘sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’ bize, askeri donatmak için, sadaka getirin diye, emr etdiler. Benim malımın çok olduğu bir zemân idi. Gönlümden geçdi ki, her zemânda, kardeşim Ebû Bekr ‘radıyallahü teâlâ anh’ sadaka husûsunda hepimizden fazla sadaka verirdi. Ammâ bu def’a ben ondan fazla vereyim diye, malımın yarısını götürdüm. Resûlullah ‘sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem’ buyurdular ki, - Yâ Ömer! Ev halkına ne alıkoydun. Dedim ki, - Yâ Resûlallah! Yarısını alıkoydum. Bu sırada Ebû Bekr ‘radıyallahü anh’ cümle malını getirip, koydu. Hazret-i Fahr-i Enbiyâ buyurdu ki, - Yâ Ebâ Bekr! Ev halkına ne alıkoydun? Ebû Bekr, - Yâ Resûlallah! Ehlime Allahü Teâlâyı ve Resûlünü alıkoydum, deyince, - İkinizin arasındaki fark, cevâbınız arasında olan fark gibidir, buyurdular.

Milligazeteden alınmıştır.

Peygamberimizin Kısaca Hayatı

-Peygamberimiz 571 yılında rebiülevvel ayının 12. gecesinde Mekke’de doğmuştur.
-Babasının adı Abdullah, annesinin adı Amine’dir.
-Dedesi Abdulmuttalip, amcası Ebu Talib, süt annesi Halime’dir.
-Peygamberimiz doğmadan 2 ay önce babasını, 6 yaşındayken de annesini kaybetmiştir.
-25 yaşında iken Hz. Hatice ile evlenmiştir. Hz. Hatice validemizden Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmügülsüm ve Fatıma adında altı çocukları dünyaya gelmiştir.
-Peygamberimiz 40 yaşındayken ‘Hira mağrası’nda ilk vahiy gelmiştir.
-İlk Müslümanlar; Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Ebubekir ve Hz. Zeyd’dir.
-40. Müslüman Hz. Ömer’dir.
-Peygamber Efendimiz 3 sene gizli tebliğde bulunmuştur.
-Müşrikler, Müslümanları dinlerinden döndürebilmek için onlarla olan bütün ilişkileri kesmişler ve Müslümanlara karşı boykot başlatmışlardır. Boykot 3 yıl devam etmiştir.
-Boykotun bitiminde Hz. Hatice arkasından da Peygamberimizin amcası Ebu Talib vefat etmiştir. Bu seneye “hüzün senesi” denilmiştir. Peygamberimiz Hz. Hatice’nin ve amcasının ölümüne çok üzülmüştü.
-Vahyin bir süre kesilmesine “fetret-i vahiy” denir.
-İslamın ilk şehitleri Hz. Sümeyye ve eşi Hz.Yasir’dir.
-Mekkeli müşriklerin yoğun baskı ve işkenceleri neticesinde Müslümanlar ilk olarak önce Habeşistan’a hicret etmişlerdir.
-Daha sonra Allah Teala’nın izniyle Müslümanlar 622’de Medine’ye hicret etmeye başlamışlardır.
-Hicretten bir buçuk yıl önce “Miraç” hadisesi gerçekleşmiştir. Hz. Peygamber as. Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmüştür, bu hadiseye “İsra” yani gece yolculuğu denir. Mescid-i Aksa’dan da göğe yükseltilmiştir, bu hadiseye de“Miraç” denir.
-Peygamber Efendimize hicret için izin geldiğinde ise kendisine Hz. Ebubekir arkadaşlık yapmıştır. O gece müşrikler Peygamberimizi öldürmek için kapısının önünde bekliyorlardı. Allah’ın izniyle müşriklere görünmeden yola çıktılar. Müşrikler peygamberimizi yakalamak için ardına düştüler. Peygamberimiz ve arkadaşı, müşriklerin takipleri sebebiyle “sevr mağrası”na sığınmışlardır.
-Peygamberimiz Medine’ye geldiğinde Ebu Eyyub el-Ensari’nin evinde misafir olmuştur. Kabri, İstanbul’da olan ve Eyub Sultan olarak bilinen sahabedir.
-Medine’ye hicret eden Mekkeli Müslümanlara “Muhacır” denir.
-Muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da “Ensar” denir.
-İslam tarihinde yapılan ilk mescid “Kuba Mescidi”dir.
-Peygamber Efendimizi gören ve onun sohbetine katılanlara “sahabe\ashab” denir.
-Peygamberimiz tarafından cennetle müjdelenen 10 sahabeye “aşere-i mübeşşere” adı verilir.
-Peygamberimiz 632 yılında “veda haccı” yapmıştır.
-Peygamberimiz, 23 yıllık peygamberlik görevinden sonra, 632’de Medine’de vefat etmiştir.



Yapılan Savaşlar
-Bedir Savaşı: 624 yılında Mekkeli müşriklerle Medineli Müslümanlar arasında yapılmıştır. Müslümanlar 305 kişi olmalarına karşın Allah’ın yardımıyla 1000 kişilik müşrik ordusunu yenmişlerdir.
-Uhud Savaşı: Müşrikler, Bedir’in intikamını almak için 625’te tekrar saldırmışlardır. Müslümanlar burada da 3 katı düşmanla savaş mak zorunda kalmıştır. Okçuların yerlerinden ayrılması sebebiyle Müslümanlar savaşı kaybetmiştir. Peygamberimizin amcası Hz. Hamza Uhud savaşında şehid edilmiştir.
-Hendek Savaşı: Müşrikler 627’de on bin kişilik bir orduyla Medine’ye gelmişlerdir. Müslümanlar şehrin etrafında hendek kazmışlardır. Allah’ın izniyle Müslümanlar galip olmuştur.
-628’de Hudeybiye Antlaşması yapılmış, 628’de Hayber fethedilmiş, 630’da Mekke fethedilmiş, yine 630’da Huneyn savaşı yapılmış daha sonra da Tebük seferi düzenlenmiştir.




MİNİ TEST:
1-)Kuran-ı Kerim’de adı geçen kaç peygamber vardır?
a)25 b)27 c)23 d)32
2-)Mükellef olan her müslümanın yapması gereken farz aşağıdakilerden hangisidir?
a)Vacip b)Farz-ı Kifaye c)Farz-ı Ayn d)Farz
3-)Müslüman olan birinin yapmasıyla diğer Müslümanlardan sorumluluğun kalktığı farz aşağıdakilerden hangisidir?
a)Farz-ı Ayn b) Farz-ı Kifaye c)Vacip d)Sünnet
4-)Hicri Takvimin başlangıcı aşağıdakilerden hangisidir?
a)Mekkenin Fethi b)Hicret c)Peygamberin doğumu d)İslamın gelişi
5-)Hicri yeni yılın tarihi aşağıdakilerden hangisidir?
a)1 Ocak b)1 Ramazan c)1 Zilhicce d)1 Muharrem




Cevaplar:3-b) 5-d) 1-a) 4-b) 2-c)

delikız

Dergimin 15. Sayısı

Bismillahirrahmanirrahim

Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a, selam ve dua Peygamberimiz(s.a.v)’in ve bütün Peygamberlerin üzerine olsun.




Dua:

Ey Allah’ım! Biz ancak senden yardım isteriz. Senden mağfiretini diler, senden hidayet isteriz. Allah’ım sana iman eder, tevde edip sana döneriz. İşlerimizde sana dayanır ve sana güveniriz. Seni bütün işlerimizde hayırla anar, sana daima verdiğin bunca nimetlerden dolayı şükrederiz. Asla nankörlük yapmayız. Sana karşı nankörlük eden günahkarları bırakır ve onlardan ayrılırız. Onlarla olan ilişkimizi keseriz.

Ey Allah’ım! Biz ancak sana ibadet ve kulluk ederiz. Ancak senin rızan için namaz kılar ve yalnız sana secde ederiz… Ancak sana koşar ve sana yaklaştıracak, senin rızana kovuşturacak şeylere koşarız. İbadetini sevinçle yapar, rahmetinin ve ihsanının devamını ve çok olmasını isteriz. Yasak ettiğin şeyleri yapmayız ve azabından korkarız. Şüphe yok ki senin azabın kafirlere erişicidir.






Tevhidiniz ne kadar da az! Allah’tan razılığınız ne kadar da az! Allah’ın istediği dışında, aranızda hiçbir ev (kalp) yok ki, içerisinde Cenab-ı Hak ile tartışma ve O’ndan hoşnutsuzluk olmasın. Halkı ve sebepleri ne kadar da çok şirk koşuyorsunuz.! Allah’ı değil de, falan ve falan kişileri rab ediniyorsunuz. Faydayı, zararı, bağışlara nail olmayı veya olmamayı onlara izafe ediyorsunuz. Böyle yapmayın. Rabbinize dönün. Kalblerinizi onun için boşaltın. O’na tazarru edin. İhtiyaçlarınızı O’ndan isteyin. Sizin için başka bir yer yok. Başka kapı yok. Bütün kapılar kapalı; sadece O’nu kapısı açık. Tenha yerlerde O’nunla başbaşa kalın. O’nunla konuşun. İman dillerinizle O’na hitap edin. Aile fertleri uyuyup, halkın sesi kesilince her biriniz temizlensin. Yüzünü secdeye koysun. Tevbe etsin.Özürler dilesin. Günahlarını itiraf etsin. Emellerini arzetsin. İhtiyaçlarını dilesin. Göğsünü sıkıştıran her şeyi O’na arzetsin.
Sizin Rabbiniz O’dur, başkası değil. İlahınız O’dur, başkası değil. Melikiniz O’dur, başkası değil. Afet okları yüzünden O’dan kaçmayın. Zarar da ve fayda da, zorlukta ve rahatlıkta size gelen her şeyin gerçek faili O’dur. Bunlar O’nu tanımanız, şikayetlerinizi O’na yapmanız, O’nun için sabretmeniz ve O’na “tevbe etmeniz” (dönmeniz) içindir.
Cezalar avam içindir. Kefaretler müttaki müminler içindir. Yüksek dereceler ise, mümin, müeyyed(desteklenmiş) ve sıddık olan salihler içindir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Biz peygamberler insanlar içinde en şiddetli belaya uğrayan kesimiz. Sonra diğerleri, sonra da diğerleri gelir.”
Mümin, bir belaya uğradığında sabreder ve belasını halktan saklar, onlara şikayet etmez. Bundan dolayı Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Müminin sevinci yüzünde olur. Onun kalbinde ise hüzün vardır. Kalbine diğer insanlar muttali olmasın diye o, hüznü sevinçle karşılar.” Batınlardaki hazineleri gizlerler. Batınlardaki yükleri, azıkları gizlerler. Hüzün kalp azığı, kalp yüküdür; havf(korku) nefsin azığıdır. Hüzün, kalplere sır hikmetlerini yağdıran bir buluttur. Allahü Teala: “Ben kalpleri benim için kırılmış olanların yanındayım” buyurmuşken, onlar hüzün ve inkisar üzere nasıl sabretmesinler? Onların kalpleri her ne zaman uzaklık sebebi ile kırılsa, kurbiyet onlara zorla gelir. Her ne zaman halktan uzaklaşsalar, Allahü Teala ile ünsiyet onlara öyle bir gelir ki! Her ne zaman halktan uzaklaşıp soğusalar, Allahü Teala’nın ünsiyeti(arkadaşlığı) ile ünsiyet, yakınlığı ile yakınlık bulurlar. Dünyada hüzünleri ne kadar çok olursa, ahiretteki ferahları da o derece çok olur.





Esselamü aleyküm ve rahmetüllahi ve berekatühu; Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. “Esselam” Allah’ın 99 isminden (Esmaül Hüsna) biri. Anlamı, kullarına selametlik veren, bütün musibetlerden koruyup selamete eriştiren. Yazıya selamla başladım ve 30 hasene kazandım inşallah. Peygamber Efendimiz (as.) bir hadisinde böyle buyurmuş.
Yaptığım bu iş ile hem öğrendiklerimi sizlerle paylaşıyorum, hem de inşallah hasenelerim çoğalıyor. Öğrendiklerimi sizlerle paylaşa bilme fırsatını bana verdiği için Rabbime şükürler olsun. İnşallah bu işte hep yardımcım olur. Çünkü, O’nun inayeti olmadan hiçbir şeyi doğru yapmam mümkün değil. Gayret bizden, inayet Allah’tandır. Allah’ım! Bana ve kardeşlerime, her işimiz de hak üzere olmayı nasip et. Rızan olmayacak işlerden bizleri koru. “Bize dünyada da, ahirette de güzellik ver ve cehennem azdından bizi koru”
Derginin bu sayısında, ilk sayfada, vitir namazında okuduğumuz ama beklide anlamının hiç farkında olmadığımız kunut duasının türkçesi, altında Abdülkadir Geylani hazretlerinin, Yolun Esasları adlı kitabındaki 49. sohbetinin bir kısmı, güzeller, güzeli peygamberimizin (as.) kısaca hayatı, Hz. Ömer’in hayatından birkaç kesit(milligazete’den), bir anne’nin kızı için yürekten gelen dilekleri, Mehmet Talü hoca’nın bir soruya verdiği cevap(milligazete’den) ve kırkambar. Evvel Ahir Selamlar.

delikız

18 Ocak, 2007

Yeni Yıl

20 ocak cumartesi günü yıl başı, bizim yıl başımız, müslümanların. Peygamber Efendimiz'in (as.) Mekke'den, Mediye'ye Hicret etmesiyle başlayan bir devrin yıl dönümü. Bütün kardeşlerim için hayırlı olur inşallah.
delikız

10 Ocak, 2007

Anı Yaşamak

"Zaman çabuk çabuk geçiyor mona" diyor üstad Sezai Karakoç. Evet, çok kıymetli olan vaktimiz biz farkında olmadan geçip gidiyor. Rabbim, bize, zamanın su gibi akıp gittiğini anlayacak basiret ver. Ver ki, dur durak bilmeden geçen zaman boşa gitmesin.
Bizi yaratan, elçileri aracılığıyla yapmamız gerekenleri bizlere bildirdi. Bir sürü güzel iş var, yapılması gereken. Bu asıl güzel işlerimiz için hep geniş vakitler arıyoruz. Dar vakitleri hiç beğenmiyoruz. Yapmayı düşündüğümüz şeyi hep, daha geniş bir vakte erteliyoruz. Bu daha geniş vakit nedense hiç gelmiyor. Bir bahane de hep vardır. Geniş vaktin gelmeyiş nedeninin, şeytanın bizi oyalaması olduğunu bir türlü anlamıyoruz. Ya vakit azdır, yapılacak olan güzel amel için yada, yada, yada buluna bilecek bir sürü bahane işte...

Düşman işi iyi biliyor. Bazen sağdan, bazen soldan yanaşarak bizi kandırıyor. Biz saflar da, "daha iyisini yaparım, şunu bir bitireyim", "yarın başlıcam, kararlıyım" gibi iyi niyetlerle bahanelerimizi sıralıyoruz. Bunun, şeytanın işi ve tuzağı olduğunu ne yazık ki göremiyoruz. Böyle düşündüğümüz içinde, sanıyoruz ki, bu işler biter yada yarınlar gelir.
Şeytana ve nefsimize uyduğumuz müddetçe bunların sonu gelmez. Şeytan bıkmadan usanmadan çalışıyor ve başarılı oluyor. Bizler ondan daha iyi olmalı değil miyiz. Şeytan "anı yaşıyor" bizler "yarını" bekliyoruz. Halbuki, biliyoruz yarın çok geç olabilir ama yine de, yine de bekliyoruz.

Allah'ım; bize dar vakitlerin, ne kadar bereketli olduğunu göster. Bu dar, olduğunu sandığımız vakitlerde ertelenmeden yapığımız amellerin, geriye dönüp baktığımızda ne kadar da fazla olabileceğini göster.
Peygamber Efendimiz as. ın"erteleyiciler helak oldu" hadisini anlamayı ve aklımızda tutupta, bu bilinçle yaşamayı nasip et. Müminin yarını olur mu? Elbette ki olmaz. O geleceğe değil, bu güne bakar ve anı yaşayıp nasiplenmeye çalışır. Bu günü için çalışır ve inşallah yarınını kazanır.
Rabbim, bana ve sevdiklerime ve ümmeti muhammed'e çok geç olmadan uyanmayı nasip et. Nasip et ki yarın geldiğinde "geç" olmasın.


delikız

03 Ocak, 2007

Şevhar

Şehvar benim dergimin ve blog’un adı, anlamı İnci. Şehvar Farsça, inci'nin Arapçası Lülü, İngilizcesi pearl, Fransızcası perle, Almancası perte


Delikız